11/ HÛD SÛRESİ

RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA

1)Elif-Lâm-Râ. (Bu) ilâhi bir kitaptır ki, ayetleri her şeyden bütünüyle haberdar olan hikmet sahibi (Allah) tarafından kendi içlerinde açık ve anlaşılır kılınmış, birbirleriyle açıklanmış ve ayrıca birbirleriyle bağlantılı olarak etraflı bir biçimde dile getirilmiştir
2)ki, Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz. (Ey Peygamber, de ki:) ‘Bakın ben size O’nun tarafından bir uyarıcı ve müjdeci (olarak) görevlendirildim;
6)Ve yeryüzünde yaşayan hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a bağlı olmasın; ayrıca O, her canlının (yeryüzünde) yaşama süresini de, (ölümden sonra) yerleşip kalacağı yeri de bilmektedir.Bütün bunlar apaçık bir kitapta yer almış bulunmaktadır.
7) O’dur, gökleri ve yeri altı evrede yaratan, Ve (hayatı yarattığı sürece) O’nun kudret tahtı suyun üstündeydi….
NOT:10) ‘O’nu kudret tahtı suyun üstündeydi’ ifadesiyle bildirilmek istenen, Allah’ın iradesine bağlı olarak, hayatın bütünüyle suda başlayıp evrimleştiğini işaret eder gibi görünüyor ki, bu hususun Kur’an tarafından açıkça ortaya koyduğu gibi, biyoloji alanında yapılan araştırmalarla da doğrulanmıştır.
9)Bunun gibi, insana katımızdan bir rahmet tattırsak, sonra da onu kendisinden çekip alsak, hemen (önceki lütfumuzu) nankörce unutup umutsuzluğa düşer.
10)Yine, başına gelen bir darlıktan, sıkıntıdan sonra bir bolluk, bir genişlik tattıracak olsak hemen ’musibetler yakamı bıraktı diyerek’, kendinden bilir, kurumlu boş bir sevince kaptırır kendini.
24)Bu iki bölük insanın kıyaslanması, kör ve sağır olan kimseyle, gören ve işiten kimsenin kıyaslanması gibidir; bu ikisi yapı olarak hiç bir tutulabilir mi? Hiç değilse, bunu aklınızda tutmayacak mısınız?
NOT:49)’Dinde bir zorlama yoktur.’ (11:28 , 2:256)
34) çünkü size öğüt vermek istesem de, eğer Allah sizin azgınlık içinde kalmanızı dilemişse, benim öğüdümün size hiçbir yararı olmaz.Rabbiniz O’dur ve hepiniz er geç O’na döneceksiniz.
NOT:56) Allah , hakikati inkâr edeni (kâfir), bu günahında ısrar edeciğini bildiğinden, bu durum içinde bırakıp tevbe etmekten alıkoyduğu zaman, (Allah’ın) bu fiili (Kur’an’da) ‘insanı hataya meyletmesi (iğvâ)’ ve ‘saptırması (idlâl)’ olarak tanımlanmaktadır; benzer şekilde, Allah, kişinin tevbe edeceğini bilerek onu koruyup,ona lütfettiği zaman da, Allah’ı bu fiili ‘insana doğru yolu göstermesi (irşâd)’ ya da ‘ona rehberlik etmesi/doğru yola yöneltmesi (hidayet)’ olarak tanımlanmaktadır.
47)’Ey Rabbim’ dedi (Nûh), ‘Senden, hakkında bilgi sahibi olmadığım herhangi bir şey istemekten Sana sığınırım. Çünkü, beni bağışlamaz, beni acıyıp esirgemezsen, şüphesiz kaybedenlerden olurum.’ (DUA)
49)Bütün bunlar (ey Muhammed), sana vahyettiğimiz bilinmedik haberlerdendir ki, onları ne sen ne de soydaşların bundan önce ( bu haliyle ve tam olarak) bilmiyordunuz. Öyleyse, sen de artık (Nûh gibi) sabırlı ol. Çünkü, unutma ki, gelecek, mutlaka, Allah’a karşı sorumluluk bilincine sahip olanlardan yana olacaktır.
NOT:73)Kur’an da kıssaların ele alınmasındaki asıl amaç, asla onları ’hikaye’ etmek değildir.Ne zaman önceki peygamberlere ait kıssalar anlatılsa, ne zaman İslam’dan önce ya da Hz.Peygamber (s.a.v) zamanında olan bir olaya temas edilse, bunun altında mutlaka ahlâki bir ders yatmaktadır.Kur’an aynı olay ya da kıssaları değişik surelerde tekrar tekrar anlatmakta ama her seferinde bunlarda, bir bütün olarak Kur’ânî vahyin, Kur’ânî öğretinin değişik bir yanına ışık tutmakta, bütünü oluşturan şu ya da bu temel gerçeğe dikkat çekmektedir.Bakınız not:117 (Diğer açıklamalar için bakın: 26. sure not:50, 58, 61, 69)
Bakınız: 12. sure 111.ayet )Gerçek şu ki, bu insanların kıssalarında , kendilerine kavrayış yeteneği verilmiş kimseler için mutlaka çıkarılacak bir ders vardır.

52)’Ey kavmim! Haydi artık günahlarınız için Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da tevbe ve pişmanlık içinde O’na yönelin ki, size gökten bolca rahmet ve bereket yağdırsın; gücünüze güç katsın ve iflâh bulmaz suçlular olarak (benden) yüz çevirmeyin.
56)Ama unutmayın ki, ben, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a güvenip dayanıyorum; çünkü hiçbir canlı yoktur ki, ipini O tutuyor olmasın. Rabbimin yolu elbette (yolların) dosdoğru olanıdır.
NOT:80)Yani, üzerinde Yüce Allah’ın kontrol ve gözetiminin olmadığı, bütünüyle Yüce Allah’a bağlı/bağımlı olmayan tek bir canlı yoktur.
61) Semûd (toplumuna da) soydaşları Salih’i gönderdik.(Salih onlara): ‘Ey kavmim! (yalnızca) Allah’a kulluk edin’ dedi, (Çünkü) sizin O’ndan başka tanrınız yok.Sizi topraktan yaratıp geliştiren , orayı bayındır kılmanızı sağlayan O’dur. Bunun içindir ki, artık günahlarınızdan ötürü Rabbinizden bağışlanma dileyin ve sonra da tevbe ve pişmanlık içinde O’na yönelin, çünkü benim Rabbim, (Kendisine yönelen herkese) her zaman yakınlık gösterir, (dualara) cevap verir.
NOT:88)Yani,beslenmelerini ve bu yolla büyüyüp gelişme, üreme ve evrimleşme yeteneklerini dolaylı ya da dolaysız olarak yerden yani, topraktan sağlayan organik unsurlardan.Bu yorum, aynı zamanda insanın ’topraktan yaratıldığı’nı ifade eden Kur’anî atıfların da bir açıklaması durumundadır.
NOT:94)Velî ya da aziz diye bilinen, ölmüş ya da yaşayan, bir takım seçilmiş kişilere, Allah’la insan arasında aracılık rolü oynadığına inanan bazı Müslümanlar vardır.
Allah’ın birliğine, eşsiz ve benzersiz oluşuna ve dolayısıyla ister somut bir varlık, ister soyut bir güç olsun, hiçbir şeyin, hiçbir kimsenin O’nun tanrılık vasfı üzerinde pay sahibi olmadığına, âlemin tasarrufunda, çekilip çevirilmesinde O’na nüfuz ve müdahale edebilecek kimsenin bulunmadığına dair sürekli tekrarlanan Kur’ân'î vurgunun amacı, insanı, kendi kendini mahkum ettiği hayal mahsulü bir ‘aracı güçler’ e kul-köle olmaktan kurtarmak ve ona ‘nereye dönerseniz dönün Allah’ın yönü orasıdır’ (2:115) gerçeğini, ya da ‘Allah’ın (Kendisine dua eden herkese) yakın olduğu gerçeğini (2.186 , 11:61) anlatmaktadır.

73)…’Allah’ın rahmet ve bereketi sizin üzerinize olsun ey bu evin insanları, (hemen hatırlayın ki), her zaman her övgüye lâyık olan O’dur; şanı çok yüce olan O’ (DUA)
85)Bunun içindir ki, ey kavmim, ölçüyle tartıyla yaptığınız alış verişte dürüst ve duyarlı olun; insanları kendi hakları olan şeylerden yoksun bırakmayın; ve kötülüğü yayarak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın.
NOT:117) Hz.Şuayb kıssasının bu halinde güdülen amaç; Kur’an’ın daima yaptığı gibi, her çağda ve her toplum için geçerli genel bir ahlâki ilkenin dile getirilmesidir ki, bu da, kişinin insan ilişkilerinde dürüst olmadıkça – yani, hem manevi plânda hem de toplumsal plânda dürüst olmadıkça – Allah’a karşı dürüst olamayacağı ilkesidir.Bakınız not:73
96)Ve gerçek şu ki, Biz Musa’yı ayetlerimizle ve apaçık bir yetkiyle
97)Firavun ve onun seçkinler çevresine gönderdik.Ama berikiler,Firavun’un hükmüne boyun eğdiler, oysa, Firavun’un hükmü hiçbir şekilde sağduyu ürünü değildi.
NOT:129)Liderliğin bâtıl(geçersiz,yanlış), tevhid(Allah'ın birliği inancı) dışı bir yol izlemesi halinde, böyle bir ‘yüksek otoriteye’ baş eğmek konusunda insanın bireysel olarak ve ahlâken sorumlu olup olmayacağı durumunda, Kur’an üstüne basarak diyor ki; Bu durumda hem yöneten hem de yönetilenler eşit derecede sorumludur; hiç kimse bütün suçun, statü olarak kendisinden üstte bulunan kimselerin verdiği emirleri körü körüne yerine getirmek olduğu mazeretiyle, bu sorumluluktan kendisini kurtaramaz.Firavun tabiri, bir özel isim olmayıp; Eski Mısır’da bütün krallar için kullanılan bir ünvandır.
102)İşte senin Rabbin, tepelediği zaman böyle tepeler; halkı zalim olan kasabaları gerçekten de O’nun tepelemesi çok acı verici, çok zorludur.
112) Öyleyse, artık emredildiği yönde, yanında yer alanlarla birlikte, doğru yolu tutun ve sizden hiçbiriniz gurura kapılıp da çizgiyi aşmasın; çünkü unutmayın, yaptığınız her şeyi O görüyor.
NOT:114) Bu ayet inananların hepsine hitap ederek, onların, inanan-inanmayan herkese karşı kaçınmaları gereken davranışlara dikkat çekilmektedir. Bunlar; Allah’a boyun eğin/O’na karşı alçak gönüllü olun, birbirinize karşı büyüklük taslamayın, kurum satmayın şeklindedir.
113)Ve asla zulümde ısrar edenlerden yana eğilim göstermeyin.Yoksa (ahirette) ateş size de dokunur; ve Allah’tan başka koruyucunuz olmadığına göre, o zaman (O’nun tarafından da) yardım edilmez size.
114)Ve gündüzün başında ve sonunda, bir de gecenin erken saatlerinde salâtta devamlı ol; çünkü muhakkak ki iyi eylemler kötü eylemleri giderir; (Allah’ı) hatırında tutanlar için bir öğüt bir hatırlatmadır bu.
NOT:145) Bu buyruk, uygulamanın biçimini ve tam olarak ne zaman yapılacağını belirtmeksizin- çünkü bu iki husus Hz.Peygamber(s.a.v)’in sahih eylem ve sözleriyle biçimlenen sünnetiyle açıkça ortaya konmuştur- tüm farz namazları kapsamaktadır.Hz.Peygamber’in uygulamalarına göre farz namazlar (vaktin girişine göre) şöyledir: sabah ya da fecr namazı, gün ortasından az sonra öğlen namazı, ikindi namazı, gün batımından hemen sonra akşam namazı ve gecenin erken saatlerinde yatsı namazı.
Yukarıdaki ayetin, salâtın genel anlamda taşıdığı büyük öneme dikkat çektiği göz önünde bulundurulursa, bundan muhakkak ki, insanın sadece beş vakit farz namazlarda değil, fakat uyanık geçirdiği bütün saatlerini Allah’tan yana bilinç ve duyarlılığı diri tutma çabası içinde yaşaması gerektiği sonucu rahatlıkla çıkar.

Salât = dua+tefekkür+zikr demektir.
Dua =İnsanın kendisini acz içinde görerek , Yüce Allah'tan istemektir.
Zikr = Bilinç düzeyine çıkarmak/çıkarılmak , akla getirmek ,akılda tutmak ,hatırlamak
Tefekkür=Bir konu hakkında derin düşünmek , işin şuuruna varmak 115)Ve sabret, sonuna kadar dayan; çünkü Allah iyilik yapanların hak ettiği karşılığı hiçbir şekilde zayi etmez.
117)Yoksa, senin Rabbin, halkı (birbirlerine karşı) dürüst davrandıkları sürece, bir toplumu (sırf) (çarpık inançları) yüzünden asla helâk etmez.
NOT:149)Yani, hiçbir toplumun başına, sırf inanç düzleminde şirk ve küfür içinde olmaları yüzünden bu dünyada yok edici türden cezalandırıcı bir azap gelmez; bu şekildeki bir ceza, toplumun başına, ancak toplumun insanları (birbirlerine karşı) ısrarla haksızlık yaptıkları; (başkalarının) hukukunu, hayatını ve onurunu tehlikeye sokacak tarzda insanlık dışı, ahlâk dışı davrandıkları zaman gelir.
Şirk; Allah’tan başkasına tanrılık yakıştırma
Kâfir=Hakikati inkâr eden kimse
Bunun içindir ki, Müslüman hukukçular insanın Allah’a karşı olan yükümlülüklerinin O’nun bağışlayıcı, affedici olduğu ilkesiyle birlikte düşünülebileceğini (yani yerine getirilmediği taktirde O’nun affının umulabileceğini), ama insanlara karşı olan yükümlülüklerin hassas, esnemez bir özellik taşıdığını, dolayısıyla mutlaka ve duyarlı bir biçimde gözetilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Meselenin böyle ele alınmasının sebebi, Allah’ın mutlak kudret sahibi olması ve hiçbir korunmaya ihtiyacı olmaması, ama insanın zayıf ve korunmaya muhtaç olmasıdır.(28:59 61. not) (KUL HAKKI)
118)Hem, Rabbin dileseydi, bütün insanlığı bir tek ümmet yapardı; fakat (O yollarını seçmekte kendilerini özgür bıraktı) hâlâ farklı görüşler benimsemekteler;
NOT:150)Kur’an bir kere daha işaret etmektedir ki, insanların birbirleriyle hep görüş ayrılıkları içinde olmaları, farklı düşüncelerin peşinden gitmeleri bir rastlantı değil, tersine Allah’ın ilim ve iradesinin bir ürünü olan insan varlığının, temel unsurlarından birinin tezahürüdür.Eğer Allah tüm insanların aynı inanca bağlı olmasını irade etseydi – ki bu O’nun için asla zor olmazdı- o zaman zihinsel gelişme tamamen dururdu ve ‘insanların hepsi yaratılışlarının zoruyla hakka inanıp Allah’a itaat ederek manevî hayatları bakımından belki melekler gibi olurlardı. Bu, insanın, ona doğruyla eğri arasında seçim yapma ve böylece hayatına ona diğer canlılardan ayıran, ahlâki bir anlam, manevi boyut kazandırma imkânını veren, serbest irade ve seçme özgürlüğünden yoksun bırakılması olurdu.İnsanın seçme özgürlüğü, insanı diğer yaratıkların üstüne çıkaran Allah vergisi en özgün niteliktir.
119)pek tabii, Rabbinin (aydınlatıcı, yol gösterici) lütfunu bahşettiği kimseler başka.
Oysa, (işte) bu (lütfa erişmeleri) için yarattı (hepsini). Fakat, (bu ilahî yol gösterme lütfunu tepenler için) Rabbinin, ‘muhakkak ki Ben cehennemi hep, görünmeyen varlıklarla ve insanlarla dolduracağım’ sözü yerini bulmuş olacak.