29/ 'ANKEBÛT SÛRESİ

RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA
2)İnsanlar, (sadece) ‘İnandık’ demeleriyle bırakılacaklarını ve sınava çekilmeyeceklerini mi sanıyorlar?
4)Yoksa onlar –(inandıklarını iddia ettikleri halde) kötülük işleyenler – Bizden kurtulabileceklerini mi sanırlar? Ne tuhaf bir düşünce bu!
7)İman edip, doğru ve yararlı işler yapanlara gelince, Biz onların (önceki) kötülüklerini mutlaka sileriz ve onları yaptıkları iyiliklere göre ödüllendiririz.
NOT: Bakınız (46:16)
8)Biz insana, (yapacağı en hayırlı işlerden biri olarak) anne ve babasına iyi davranmasını emrettik; ama (buna rağmen), eğer onlar (ilâh olarak) kabul edemeyeceğin her hangi bir şeyi Bana ortak koşmanı isterlerse onlara uyma; (çünkü) hepiniz (sonunda) dönüp Bana geleceksiniz; o zaman (hayatta iken) yapmış olduğunuz her şeyi (iyi ve kötü yönleriyle) gözünüzün önüne sereceğim.
9)İman edip, doğru ve yararlı işler yapmış olanlara gelince, onları (öteki dünyada da) mutlaka dürüst ve erdemlilerin arasına sokacağız.
11) (Evet) Allah, (gerçekten) imana erenlerin de, ikiyüzlülerin de kimler olduğunu mutlaka gösterecektir.
NOT:7) İkiyüzlü = Münâfık Hayatını, içinde bulunduğu şartlarda, kendisine pratik faydalar sağlayacak vaadlere göre düzenleyerek manevî ve sosyal yükümlülüklerinden her zaman kolayca sıyrılma yolları arayan kişilik yapısıdır. Böyle bir karektere sahip olan kişi, genellikle ahlâken olduğundan daha iyi görünmeye çalışır.Başkalarını kandırmayı amaçlayan bilinçli bir gizlenme içindedir.Bu terim ayrıca, Kuran’da da zaman zaman rastlandığı gibi, inançlarında ve ahlâki sorumluluklarında zayıf veya kararsız olan ve yalnızca kendisini kandırmaktan öteye geçmeyen kişiler için kullanılmaktadır.
20)De ki; ‘Yeryüzünü dolaşın ve Allah’ın (insanı) nasıl (harikulâde bir şekilde) yoktan var ettiğini görün. Allah işte bu şekilde, ikinci hayatınızı da var edecektir; çünkü Allah her şeye kâdirdir.
NOT:15)Bu ayet insanın en basit maddelerden yaratılmış olduğuna ve sonra, sadece bedene değil, aynı zamanda beyin ile duygular ve içgüdülere de sahip olan hayli kompleks bir varlık haline yavaş yavaş (tedricen) dönüştüğüne işaret eder.
23)Allah’ın ayetlerini ve (sonunda) O’na kavuşacaklarını inkâr edenler, Benim rahmetimden ümitlerini kesmiş olanlardır; ve onları (öteki dünyada) acıklı bir azap beklemektedir.
NOT:16) Allah’a iman etmek – veya inanmaya hazır olmak- Yüce Allah’ın rahmet ve bağışlamasının bir ürünüdür. Tıpkı, öteki dünyada azabın ‘hakikati inkâr etmenin’ bir ürünü olması gibi.
43) İşte Biz insanın önüne bu temsilleri koyuyoruz; ama onların gerçek anlamını ancak (Bizi) tanıyanlar kavrayabilir.
NOT:38) Bu ayet, Kur’an’ın ' insanın idrakini aşan bir hakikatin varlığına inanan, Allah’a karşı sorumluluk bilincine sahip bütün insanlar için bir rehber’ olduğu ifadesi ile birlikte okunmalıdır.
45) Sana vahyedilen bu ilâhi kelâmı (başka insanlara) ilet ve namazında dikkatli ve devamlı ol; çünkü namaz (insanı) çirkin fiillerden ve akla ve sağduyuya aykırı olan her türlü şeyden alıkoyar; Allah’ı anmak gerçekten en büyük (erdem ve iyilik)tir. Allah bütün yaptıklarınızı bilir.
46) Geçmiş vahyin mensupları ile zulüm ve haksızlıktan uzak durdukları sürece en güzel şekilde tartışın ve deyin ki: ‘Bize indirilene inandığımız gibi, size indirilmiş olana da inanıyoruz, çünkü bizim ilâhımız ile sizin ilâhınız tek ve aynıdır ve biz (hepimiz) O’na teslim olmuşuzdur.
NOT:40) 45. ve 46. ayetler sadece Hz. Peygamber’e değil, genel olarak bütün müminlere hitap etmektedir.
49) Hayır, ama bu ( ilâhi kelâm), doğru bilgi ile ( anlayıp kavrama yeteneği ile) donatılmış insanların kalplerine kolayca nüfuz eden mesajlardan oluşur, (kendilerine) zulmedenler dışında hiç kimse mesajlarımızı bile bile reddetmez.
57)Her can ölümü tadacaktır, (ve) sonunda hepsi dönüp Bize gelecektir.
64) Çünkü, (akıllarını kullansalardı bilirlerdi ki), bu dünya hayatı geçici bir zevk ve eğlenceden başka bir şey değildir, oysa sonraki hayat, tek (gerçek) hayattır; keşke bunu bilselerdi.
67)Görmezler mi ki, çevrelerindeki insanlar (korku ve ümitsizlik içinde) paniğe kapılmışken, Biz (Bize inanalar için) güvenli bir sığınak oluşturmuşuz? Yoksa hâlâ geçersiz ve anlamsız şeylere inan(maya devam ed)ip Allah’ın nimetini inkâr mı edecekler?
NOT:59) Allah’ın gerçek müminlere bahşettiği iç huzurunu ve manevî tatmin duygusunu gösteren ‘güvenli sığınak’ın tersine, ateist ve agnostikler, genellikle, öldükten sonra başlarına neler geleceği konusunda belirsizlikten kaynaklanan bir tedirginlik ve bilinmeyenin doğurduğu bir korku içinde yaşarlar.(Ateist = Tanrı veya tanrıların var olmadığını kabul eden felsefi görüş. Agnostik = Gerçeğin bizzat bilinmeyen ancak duyu organlarıyla bir takım bilgiler elde edilebileceğini savunan felsefi görüş )

28/ KASAS SÛRESİ

RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA

5)Fakat Biz istiyorduk ki, yeryüzünde hor ve güçsüz görülen kimselerden yana çıkalım, onların dinde öncüler olmasını sağlayalım,….
14)Derken, (Musa) ergenlik çağına ulaşıp (zihnen) iyice olgunlaşınca, kendisine (doğruyla eğriyi birbirinden ayırmaya yarayan) güçlü bir muhakeme yeteneği ve ilim verdik; iyiliğe yatkın olanları Biz işte böyle mükâfatlandırırız.
15)Ve (Musa) halkının (şehirde olup bitenden) habersiz (evlerinde oturdukları bir gün) şehre indi; ve biri kendi halkından, ötekisi düşmanlarından olan iki adamın birbirleriyle kavga ettiğini gördü. Kendi halkından olan kişi, düşman tarafından olan kişiye karşı o’nu yardıma çağırdı; bunun üzerine Musa onu yumrukla devirip işini bitirdi. (Ama hemen sonra kendi kendine) ‘Bu düpedüz Şeytan’ın işi’ dedi, ‘Doğrusu o (insanı) yoldan çıkaran apaçık bir düşmandır.
NOT:15) Yukarıdaki ayette anlatılan olayda Mısır’lı değil,İsrailoğulların’dan olan adam suçludur.Hz.Musa, olayda hangi tarafın haklı olduğunu anlamaya çalışmadan, kendi kavminden olan İsrailoğulların’dan olan adamın yardımına koşmuş; ama hemen sonra , sadece bir adam öldürdüğü için değil, fakat bunu kendi ırkından (kâbilevî ) olan adama peşin hükümle yardım ettiği için, bir suç işlemiş olduğunu fark etmiştir.Bunun için de,’Bu düpedüz Şeytan’ın işi’ demiştir.Hz.Musa’nın kıssasının bu bölümünde asıl işaret edilmek istenen husus budur.Bu konudaki Kur’an’î anlayışa Hz.Peygamber tarafından da her fırsatta dikkat çekilmiştir.Rivayet edilen meşhur hadislerden biri şudur:Hz.Peygamber sık sık, ‘Kâbilevî asabiyetle ortaya atılan kişi bizden değildir’, Kâbilevî asabiyet yüzünden kavgaya giren bizden değildir’, ‘kâbilevî asabiyet yüzünden ölen bizden değildir’ demiştir.Kendisinde ‘kâbilevî asabiyetin ‘ne olduğu sorulduğunda, Hz.Peygamber , ‘haksız oldukları bir konuda insanın kendi halkına/kabilesine arka çıkmasıdır’ demiştir.
24)Bunun üzerine ,(Musa) onların (hayvanlarına) su verdi; sonra gölgeye çekilip, ‘Ey Rabbim, bana bahşedeceğin her hayra öylesine muhtacım ki’, diye niyazda bulundu. (DUA)
30)Fakat oraya yaklaşınca, o kutlu yerde, vadinin sağ yamacındaki (yanan) ağaç yönünden kendisine; ‘Ey Musa, BENİM BEN, ALLAH, ÂLEMLERİN RABBİ!’ diye seslendi.
48)Buna rağmen, yine de kendilerine katımızdan hakikat geldiği zaman ‘Niçin ona da Musa’ya verilenin bir benzeri verilmedi’ derler. Fakat böyleleri, bundan önce, Musa’ya verileni de inkâr etmemişler miydi? (Nitekim) ‘Birbirini destekleyen iki aldatmaca örneği’ diyorlar ve ekliyorlar. ‘Biz topunu birden reddediyoruz.’
NOT:47) Bu itirazı yapanlar, önceki kitapların (Tevrat, İncil) zaman içinde tahrifata uğrayıp uğramadığını hesaba katmadıkları gibi, Kur’an’da sıkça belirtildiği gibi, önceki yasa örgülerinin (şeriatların) belli toplumların manevî/ahlâki seviyelerine, insanlık tarihinin belli safhalarına karşılık geldiği ve dolayısıyla insan gelişiminin daha sonraki safhası için, yeni ilke ve yasalarla yenilenmeleri gerektiği gerçeğini gözardı etmektedirler.
50) ……Gerçek şu ki, Allah, zulmü kendisine yol edinen toplumu doğru yola eriştirmez.
51)Gerçek şu ki, Biz vahyi onlara adım adım ulaştırdık ki, böylece belki (üzerinde düşünür), akıllarında tutarlar.
52) Kendilerine bundan önce de kitap vermiş bulunduğumuz kimseler buna (da) inan(mak zorundad)ırlar.
NOT:52) ‘kitap vermiş bulunduğumuz kimseler’ ifadesi, önceki kitaplarla kendilerine ulaşan temel birtakım tevhidi ve ahlâki ilkelere, bu kitapların maruz kaldığı tahrifatın ötesinde, bilinçli ve samimi olarak bağlı kalan kimselere işaret etmektedir. Böylelerinin Kur’an’ın önceki kitaplarla aynı temel ahlâki gerçekleri içerdiğini anlamalarını sağlayan- ya da sağlayacak olan- da işte bu bilinç ve samimiyettir.
54)Güçlüklere göğüs germelerine, kötülüğü iyilikle savmalarına, kendilerine rızık olarak bahşettiğimiz şeylerden başkaları için de harcamalarına karşılık kendilerine iki kat ecir verecek olduğumuz kimseler işte böyleleridir.
NOT:53) ‘güçlüklere göğüs germek’ ve ‘kötülüğü iyilikle savmak’ la ilgili atıflar, yukarıdaki anlam örgüsü içinde, açıktır ki, hakim dine yatkınlık ve geleneksel yaşama tarzına rağmen, doğru yolu seçen insanların, kendi toplumları tarafından maruz bırakıldıkları her türlü maddi ve manevi baskıya, toplumsal tecrit ve boykota işaret edilmektedir. (13:22 not:44)
NOT:44) ‘Kendilerine yapılan kötülüğü, bunu yapana iyilik yaparak savarlar’ ve ‘kötülüğü kötülükle değil, iyilikle giderirler.’
55)Onlar ki, boş ve anlamsız sözler işittikleri zaman, ondan hemen yüz çevirip, ‘Bizim yapıp-ettiklerimizin hesabını biz vereceğiz, sizin yapıp-ettiklerinizin hesabını da siz vereceksiniz. Size selâm olsun, bizim, (doğruyla yanlışın anlamından) habersiz kimselerle işimiz yok’ derler.
NOT:Boş ve anlamsız sözlerden kasıt, ayette bahsedilen kimselerdeki manevi biçimlenmeyi, manevi yenilenmeyi, önyargılara dayanarak alay konusu yapan kimselerin söylediği karalayıcı sözler olsa gerek.
59) Bununla birlikte, yine de senin Rabbin hiçbir toplumu, kendi içlerinden onlara mesajlarımızı okuyup açıklayacak bir elçi göndermedikçe yok etmez; ve yine Biz hiçbir toplumu, üyeleri birbirlerine zulmetmeyi yol olarak benimsemedikçe, yok etmiş değiliz.
60)Size verilen şeyler dünya hayatına ilişkin geçici doyumlardan ve yine dünyada kalan süs ve eğlenceden ibarettir; oysa, Allah katında kazanılanlar daha hayırlı, daha kalıcıdır. (Buna rağmen) aklınızı kullanmayacak mısınız?
67)Ama buna karşılık pişman olup doğru yola dönen ve dolayısıyla, inanıp dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan kişiye gelince, böyle birinin (öte dünyada) kendini kurtulan, esenliğe erişen kimseler arasında bulması (elbette) umulabilir.
73)Çünkü rahmetinden sizin için geceyi ve gündüzü O yarattı ki, birinde dinlenesiniz, ötekinde de O’nun cömertliğinden (nasibinizi) arayasınız da belki böylece şükredersiniz.
75)….Biz (o sırada) her ümmetten bir şahit çıkarmış olacağız ve (günahkârlara):’geçmişteki iddialarınızı doğrulayan bir delil getirin diyeceğiz’…..
NOT:80)İnsanlık tarihinin çeşitli dönemlerinde görevlendirilen ve ayette sözü edilen günahkârlar topluluğuna, vaktiyle Allah’ın mesajlarını yeterince tebliğ ettiklerine dair şimdi ( Hesap Günün’de) beyanda bulunacak olan peygamberler.
76) (İmdi), Hesap Günün’de bu duruma düşmek istemeyenler bilsinler ki, şu ünlü Kârûn da Musa’nın kavmindendi ve kendini büyük görüp onlara zulmediyordu; çünkü Biz kendisine öyle hazineler vermiştik ki,sadece anahtarlarını taşımak bile bir manga adama, hatta daha fazlasına zor gelirdi. Soydaşları ona ‘(Servetinden ötürü) böyle böbürlenme, çünkü Allah böbürlenenleri sevmez!
NOT:85)İnsanın dünyevî itibar ve zenginliğine dayanarak sürüklendiği boş gurur ve gösterişe işaret ediyor.
77)Öyleyse, Allah’ın sana verdiklerinden yararlanarak yalnızca ahiret yurdunda (iyi bir yer tutmanın) yolunu ara, bu arada pek tabii, bu dünyadaki nasibini de unutma; ve Allah nasıl sana iyilikte bulunduysa, sen de (başkalarına) öyle iyilikte bulun; ve sakın yeryüzünde bozgunculuk, karışıklık çıkarmaya çalışma; çünkü, şüphesiz, Allah bozguncuları sevmez’ dedikleri zaman.
NOT:87)Cömert davranmakla birlikte, kendi ihtiyaçlarını da hesaba katarak ölçülü davran.
‘Biz sizin dengeli ve ölçülü bir toplum olmanızı istedik’ (2:143)

83)(Ama) ahiret yurduna gelince, Biz orayı yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmak istemeyen kimselere ayırmış bulunuyoruz; çünkü gelecek, Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimselerindir.
NOT:92) Allah’a karşı sorumluluk bilinci: Manevî değerlere varmak amacıyla, insanın dünyevî varlık ve itibarın peşine düşmekten, ayartıcı, baştan çıkarıcı şeylere düşkünlük göstermekten kaçınması, anlamsız bir ilgisizlik ya da fırsat yoksunluğunun sonucu olarak değil, bilinçli olarak yapılan ahlâki bir seçimin sonucu olmalıdır.
Allah’a kulluk = Allah’a karşı sorumluluk bilinci (16. sure not:34)(takva)
84) Kim ki (Allah’ın huzuruna) iyilik yaparak çıkarsa, daha iyisini, daha üstününü bulacaktır. Ve kim ki kötülük yaparak çıkarsa, (bilsin ki), kötülük yapanlar, yalnızca yaptıklarının karşılığını görecekler. (27:89)
85)(Ey inanan kişi), apaçık bir üslupla bu Kur’an’ı sana ortaya koyan (Allah), şüphe yok ki, seni (ölümden sonra) yeni bir hayata döndürecektir…..
NOT:Bu ayet derin bir anlam taşıyarak; Bütün müminlere hitap ederek, onlara sadece bedenî ölümden sonraki hayatı değil, fakat aynı zamanda, kalpler Kur’an mesajına açık tutulduğu ve onun ilkelerine göre yaşandığı sürece, bu dünyada tadılacak manevî dirilişi ya da yeniden doğuşu da vaad etmektedir.

27/ NEML SÛRESİ

RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA


2)O kitap ki, inananlar için bir yol gösterici ve bir müjdedir;
3)o inananlar ki, salâtta devamlı ve duyarlıdırlar, arınmak için verirler ve ahirete de yürekten inanırlar.
NOT:3) Zekât= Arınmak için vermek( Zekât terimi, bu surenin vahyedildiği dönemlerde , sonradan Müslümanlara farz kılınan vergiye işaret eden özel anlamıyla yüklü olmadığından,’arınmak için vermek’ olarak tanımlanmıştır.
Salât = Namaz İnsan ruhu dua, tefekkür,zikr (anma) eylemlerinin bir bileşimi olan salât yoluyla manevî/ruhanî gerçekler alanına derin ve dolaysız bir nüfûz sağlayabileceği, ulvî olan her şeyle ilgi ve temas kurabileceği yüksek bir algı ve duyarlık düzeyinde bulunmaktadır
6)Fakat (sana gelince, ey inanan kişi), sen bu Kur’an’ı her şeyin aslını bilen (ve dolayısıyla) her konuda doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen (Allah) katından almaktasın.
10)……’Ey Musa korkma’ (dedi, Allah), ‘Çünkü Benim katımda mesaj taşıyıcılar için korku yok.!
11) Bir haksızlık yapıp da, sonra kötülüğü iyiliğe çeviren kimse için de (korku yok)!Çünkü, çok acıyıp-esirgeyen gerçek bağışlayıcı Benim, Ben!
18) (Nitekim), karınca(larl)a dolu bir vadiye geldiklerinde, karıncalardan biri: ‘Ey karıncalar’! diye bağırdı, ‘Hemen yuvalarınıza girin ki Süleyman ve ordusu, farkında olmadan sizi ezip geçmesin!’.
19) (Süleyman temsildeki karıncanın) bu sözüne neşeyle güldü ve ’Ey Rabbim, içimde öyle düşünceler uyandır ki, bana ve ana-babama bahşettiğin nimetler için Sana hep şükreden biri olayım; ve hep Senin hoşnut olacağın dürüst ve erdemli işler yapıyor olayım; ve beni, rahmetinle, dürüst ve erdemli kulların arasına sok’ (DUA)
NOT:17) Burada Hz. Süleyman, hiç şüphesiz, büyük bir ilâhi lütuf olarak, tabiat hakkındaki kendi duygu ve düşüncelerine, Allah’ın bu zavallı, mütevazi yaratıklarına karşı duyduğu sevgi ve şefkate atıfda bulunmaktadır ki, ‘karınca kıssasından’ çıkarılacak manevi-ahlâki ders de budur.
20)Ve (bir gün) kuşlar arasında göz gezdirirken: ‘Hüthütü niçin göremiyorum’ dedi.’Yoksa kayıplara mı karıştı?’
21)(Eğer böyleyse), karşıma inandırıcı bir mazeretle çıkmadığı taktirde, onu ya şiddetli bir cezayla cezalandıracağım ya da boynunu uçuracağım.
NOT:18)Burada hüthütün ‘ölümle tehdit edilmesi’, hiç şüphesiz, gerçek anlamıyla değil, mecazî anlamıyla kullanılmaktadır.
22)Fakat hüthüt çok sürmeden çıkageldi ve ‘Ben senin henüz bilmediğin bir şeyi öğrendim ve sana Sebe hakkında doğru bir haber getirdim’ dedi.
NOT:19) Bu ayetle bize,bir kuşun bile yeri gelince, bütün ilim ve hikmetine rağmen Hz.Süleyman’ın bilmediği bir şeyi bilebileceği hatırlatılıyor.(Râzi) Herkesten çok bilgili, eğitim görmüş kimselere musallat olabilecek, kendini beğenme fitnesine karşı, insanı dikkate çağıran bir hatırlatma.
40) (Buna karşılık) vahiyle bilgilendirilmiş olan kişi: ‘Bana kalırsa’ dedi, ben onu,göz açıp kapayıncaya kadar sana getireceğim!. Ve onu gerçekten önünde görünce,’Benim şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü göstereceğim konusunda beni denemek üzere Rabbimin bahşettiği lütf(un bir belirtisi) bu. Bununla birlikte (Allah’a) şükreden kişi, yalnızca kendi iyiliği için şükretmiş olur; nankörlük yapan kişi ise, (bilsin ki), Rabbim hem sınırsız cömert hem de mutlak anlamda Kendine yeterlidir.
NOT:33)’Taht terimi’, mecazî yahut deyimsel anlamıyla , yani ‘hükümranlık’ ya da ‘iktidar/kudret' anlamında kullanılmaktadır.Ayetten anlaşıldığı kadarıyla Hz. Süleyman, misafirine (Sebe melikesi’ne), onun dünyevi gücünü veya nüfuzunu temsil eden tahtının, Allah’ın sınırsız kudreti yanında bir şey ifade etmediğini göstermek istiyor. Hz.Süleyman’la Sebe Melikesi kıssasının bütününde olduğu gibi, kıssanın ‘tahtın getirilmesi’ bölümünde de, insan ruhunun manevî değerler yönünde tedricî uyanışının temsili bir ifadesi olmak üzere, sembolik olan ile menkıbevî olan ince bir biçimde iç içe örtülmüştür.
61)Peki kimdir, yeryüzünü (yerleşmeye) uygun bir yer haline getiren ve vadilerden dereler, ırmaklar akıtan; ve onun üzerine sağlam dağlar yerleştiren; ve iki büyük su kütlesi arasına bir engel koyan? Allah’la beraber başka bir tanrı, öyle mi? Hayır hayır, (böyle düşünenlerin) çoğu (ne söylediklerini) bilmiyorlar.
62)Peki kimdir, Kendisine başvurduğunda darda kalmış olanın darına yetişen, kötülüğü gideren ve sizi yeryüzüne mirasçı kılan? Allah’la beraber başka bir tanrı, öyle mi? Aklınızda ne kadar az tutuyorsunuz (bütün bu gerçekleri)
NOT:57) Allah’ın insanı özel yetenekler ve güçlerle donatarak, onu ‘yeryüzüne mirasçı’ kılması, ‘yeryüzünde sakin, yerleşik’ kılması yönündedir.Böylece, insanın ‘kendi kaderine hakim’ , başına buyruk bir varlık olduğu iddiasının da imâlı bir biçimde reddi durumundadır.
73)İmdi, gerçek şu ki, senin Rabbin insanlara karşı sınırsız lütuf Sahibidir; ne var ki onlardan çoğu şükretmez.
NOT:66) Ölümden sonraki hayat gerçeğini ve dolayısıyla bilerek yapıp-ettiklerinden sonunda hesaba çekileceklerini inkâr etmeleri sonucunda, doğruyla eğriyi birbirinden ayırma duygusu kaybedilerek, manevî ve toplumsal kargaşayla birlikte, sonuç olarak toplumların ve uygarlıkların çökmesine yol açılmaktadır.
77)Çünkü o , inanmak isteyenler için gerçek bir yol gösterici ve bir rahmettir.
81)ve (yine) sen (kalben) kör olanları, saptıkları yoldan çevirip doğru yola yöneltemezsin; sen (sesini) ancak mesajlarımıza inan(maya istekli ol)anlara işittirebilirsin, ki onlar da zaten Bize yürekten boyun eğecek olan kimselerdir.
NOT:72) ‘Allah (doğru yola erişmek) isteyen kimseyi, doğru yola eriştirir’. Bu ayet Kur’an’da sıkça tekrarlanmaktadır.
92)…….Bundan sonra artık kim ki, doğru yolu tutarsa, o yolu kendi iyiliği için tutmuş olacaktır; ve kim de yoldan saparsa, (böylelerine de ki:) ‘Ben yalnızca bir uyarıcıyım’

26/ ŞU'ARÂ' SÛRESİ

RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA
2)Bunlar, kendi içinde apaçık ve tutarlı olan ve gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan ilâhi kelâmın mesajlarıdır.
7)Peki bunlar, yeryüzüne hiç bakıp da düşünmediler mi, orada her çeşitten nice güzel(hayat) türleri çıkarmışız?
8)Şüphesiz, bunda (insanlar için çıkarılacak) bir ders vardır,ama onlardan çoğu (buna) inanmazlar.
9)Oysa, senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O Yüceler Yücesidir.
NOT:6) Yukarıdaki 8. , 9. ayetler, bu surede sekiz kere geçmektedir.Önceki peygamberlere ait kıssalardan hemen sonra bir nakarat gibi gelmektedir.Böylece, hem bütün peygamberlerin ahlâki öğretilerinin temelde birbirleriyle aynı olduğu anlatılmak istenmekte, hem de , yarattığı canlı-cansız âlem Allah’ın varlığını gösteren apaçık delillerle dolu olduğu halde, Allah’ın mesajlarına karşı takınılan inkârcı tavrın insanlık tarihinde çok sık tekrarlanan bir olgu olduğuna işaret edilmektedir.
68) ve gerçek şu ki, senin Rabbin, çok acıyan esirgeyen O yüceler yücesidir.
83)’Ey Rabbim, Bana (doğruyla eğrinin ne olduğuna) hükmedebilme bilgi ve yeteneğini bağışla ve beni dürüst ve erdemli insanların arasına kat, (DUA)
84)ve gerçeği benden sonrakilere ulaştırabilme gücü ver bana, (DUA)
85)ve beni o nimetlerle dolu bahçenin varislerinden biri yap. (DUA)
NOT: Naîm cenneti = Nimetlerle dolu bahçe
87)Ve o herkesin kaldırılacağı Gün beni utandırma, (DUA)
88)o Gün ki, ne malın mülkün, ne de çoluk çocuğun bir yararı olmayacaktır;
89)yalnızca Allah’ın huzuruna kötülükten korunmuş bir kalple çıkanlar (kurtulacaktır).
90)Çünkü, (o Gün) cennet, Allah’a karşı sorumluluk bilinci duyanlara yaklaştırılacaktır.
NOT:Kur’an’da sıkça geçen ‘kötü güçler, kötülüğe çağıran güçler, kötü eğilimler’ ; ‘şeytanlar’ anlamındadır.
NOT:50)Hz.Nuh ile ilgili ayetlerden çıkarılacak mesaj: Kimse , kimsenin inancı ve inancında rol oynayan nedenler hakkında, kişinin kendi söyleminin dışında hüküm veremez,insanın içinde sakladıklarını ancak Yüce Allah bilir.Bir kimse, ‘inanıyorum’ diyor ve sözleri ve fiilleri ile benimsediği inanca ters düşecek bir durum sergilemiyorsa, o toplum, o kişiyi mümin olarak görmek zorundadır.
NOT:58) Hz.Hûd ile ilgili ayetlerden (Âd kavmi) çıkarılacak mesaj: Cebbâr terimi:İnsan için kullanıldığında; Kendisinden zayıf olanın hukuku konusunda hiçbir ahlâki sınır tanımaksızın ortaya konan haksız, kaba kuvvete dayanan, zorbaca olan anlamına gelmektedir.
Âd kavminin, başka insanlara ya da toplumlara karşı gösterdiği düşmanca davranışa, politika olarak benimsediği zorbalığa dikkat çekilmek istenmiştir.Ayrıca, bütün çağlarda geçerli olan ve savaşta gereksiz şiddeti yasaklayan, ahlâki kaygı ve sınırlara her türlü savaş eyleminden önce yer veren Kur’anî tutum dile getirilmektedir.
NOT:61) Yine Âd kavmi ile ilgili ayetlerden çıkarılacak diğer mesajlar:İnsanın amaçsız ve ölçüsüz bir biçimde, güç ve iktidar peşinde koşması yüzünden içine düştüğü şirk (Allah’tan başkasına kulluk), görkem ve gösteriş düşkünlüğü içinde sürüklendiği gurur, kendini beğenme ve bir de hemcinslerine karşı zorbalık ve şiddet.
NOT:69) Hz.Salih ile ilgili ayetlerden (Semûd toplumu) çıkarılacak mesajlar:İlk olarak, kişinin, bu dünyadaki hayatın geçici ve sınırlı olduğu gerçeğini ve dolayısıyla öte dünyada kendisini bir hesabın/hesaplaşmanın beklediği gerçeğini göz önünde tutmak konusunda gösterdiği duygusal isteksizlik, sonra da, yaratılmış âlemin bir bütün olarak uyum içinde devamını amaçlayan gerçek ahlâki bir tercihe dayanarak, insanın şefkat ve merhamet sınırlarını, öteki bütün canlıları da içine alacak şekilde geniş tutması gerektiği hususudur.
NOT:50) Hz.Lût ile ilgili ayetlerden (Lût kavmi ) çıkarılacak mesajlar: Allah’ın karşı cinsler arasında yarattığı cazibenin saptırılarak, fıtrata (doğuştan gelen özellik) baş kaldırmanın, Allah’a baş kaldırmak anlamına geleceği hususudur.
(Kıssalarla ilgili açıklama için bakın 11.sure not:73)
181)Ölçüyü (her zaman ve herkese karşı) tam tutun; (başkalarını hakkını düzenbazca) eksilten kimselerden olmayın;
182)ve (tarttığınız zaman) şaşmaz bir teraziyle tartın,
183)İnsanları hak ettikleri şeylerden yoksun bırakmayın; ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.
196) Ve bu (mesaj, temel çizgileriyle), hiç şüphesiz, ilâhi hikmetleri bildiren önceki kitaplarda da yer almaktadır.
NOT:79) Bu kıssalardan , ister Allah’ın varlığını, eşsiz ortaksız olduğunu, ister mal mülk, nüfûz ve şöhret gibi dünyevî bağlılıkların boş ve değersiz olduğunu; ve isterse yeryüzündeki bütün canlılara karşı koruyucu ve şefkatli davranmanın insanın temel yükümlülüklerinden biri olduğunu belirtici yönde olsun, manevî/ ahlâki gerçeğin, hemen her çağda insanlığın büyük çoğunluğu tarafından reddedildiğini, bilinç ve duyarlık olarak körleşmiş, sağırlaşmış bir çok insanın inatçı tepkileriyle geri tepildiğini dile getirmektedir.Kur’an’da sıkça anlatılan bu kıssalar, tekrarlanan cümleler, ifadeler, karşılıklı konuşmalar bize, insanın temel yaklaşımının hiç değişmediğini ve sonuç olarak da,hakkı (doğruyu) tebliğ eden kimselerin, her çağda insanın hırs ve tamah duygularına karşı, nüfûz ve iktidar tutkusuna karşı, insanın kendini beğenmişliğine karşı mücadele vermek zorunda olduklarını vurgulamaktır.
208)Kaldı ki, Biz hiçbir toplumu önceden uyarmadan yok etmemişizdir209)ve hatırlatıcı mesajlar göndermeden; çünkü Biz (hiç kimseye) asla zulmetmeyiz.
214)Ve en yakınları(ndan başlayarak, erişebildiğin herkesi) uyar.
215)ve seni izleyen müminlere kol kanat ger.
NOT:94) Kur’an’la yolunu çizmeyi seçmiş herkese hitap etmekte ve böylelerini, yani ruhen ve zihnen daha önde, daha ileride ve belki daha tecrübeli olanları, ötekilere karşı sevgiye, şefkate ve sorumluluk duygusuyla davranmaya çağırmaktadır.
218) O ki,senin (O’nun yolunda tek başına) ayakta kalmaya çalıştığını da görmektedir,
219)(O’nun huzurunda) saygıyla yere kapananlar arasında yer aldığını da görmektedir.
220) çünkü herşeyi bütün gerçekliğiyle bilen ( ve dolayısıyla) her şeyi işiten O’dur.
227)Ama inanan, dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan, Allah’ı sıkça anan, (sadece) haksızlığa uğradıktan sonra kendilerini savunan ve haksızlık yapanların, hangi devrimle devrileceklerini er geç görecekleri (konusunda Allah’ın vaadine güvenen şairler) bu hükmün dışındadır.
NOT:101) Kur’an, gerçek müminlerin, ancak, kendilerini savunmak amacıyla savaşa girebileceklerini açıklamaktadır.
NOT:102) ‘hangi devrimle devrilecekleri’ yani, ne (tür) devrilişle devrileceklerini.

25/ FURKÂN SÛRESİ

20)(Ey Muhammed), Biz senden önce de yiyip içen, çarşıda pazarda dolaşan (ölümlü ) insanların dışında kimseyi elçi olarak göndermedik.(Böyle yaparak, ey insanlar), kiminizi kiminiz için bir imtihan vesilesi kıldık, (ki), sabredecek misiniz, (bunu kendiniz de göresiniz; yoksa), Allah zaten her şeyi olduğu gibi görmektedir.
NOT:16)Her yeni peygamberin kural olarak başlıca iki amaçla gönderildiğine işaret etmektedir.Birincisi, vahiy yoluyla insanoğluna ahlâki bir mesaj ulaştırmak ve böylece doğruyla eğriyi yani hakla bâtılı birbirinden ayırmaya yarayan bir ölçü (el-furkân) ortaya koymak, ikincisi de, bu risalet olgusunu, insanların önüne, onların peygamberin getirdiği mesaja karşı tepkilerinde kendini açığa vuracak olan manevî ve ahlâki tercih ve kavrayışlarını –yani , bu mesajın doğru ve ilâhi menşeli olduğunu anlamak için, tabiatüstü belirtilere, birtakım mucizelere ihtiyaç duymadan, mesajı kendi muhtevası içinde, aklî kıstaslarla değerlendirmeye istekli olup olmadıklarını_ sınamak için bir vesile olarak çıkarmak.
En derin anlamı ile bu ayet, sadece peygamberlerin değil, fakat her insanın,toplumsal varlığıyla, toplumun öteki üyeleri için, onların ahlâki tercih ve kavrayışlarının ortaya çıkmasını sağlayan bir imtihan vasıtası olduğunu îma etmektedir.
25)O gün ki, gök bulutlarla birlikte, bütün yüküyle parçalanacak ve birbiri ardından melekler indirilecek.
44)yoksa sen onlardan çoğunun (senin ulaştırdığın mesajı) dinlediklerini ve akıllarını kullandıklarını mı sanıyorsun? Hayır hayır, koyun sürüsü gibidir onlar; doğru yoldan hiç mi hiç haberleri yok.
47)Sizin için geceyi bir örtü, uykuyu bir dinlenme hali kılan ve her (yeni) günün (sizin için,adeta) yeni bir diriliş olmasını sağlayan O’dur.
48)Rahmetinin önünden rüzgârları müjdeci olarak gönderen O’dur.Evet, böylece gökten tertemiz suyu Biz indiriyoruz.
49)ki onunla ölü toprağı yeşertip canlandıralım ve yine onunla, hayvan olsun, insan olsun, yarattığımız nice canlıyı suya kavuşturalım.
50)Gerçek şu ki, Biz bütün bunları insanların gözü önüne hep seregelmişizdir ki, belki ders alıp akıllarında tutarlar; ama insanların çoğu, nankörlükte direnmektedir.
53)İki büyük su kütlesini – ki bunlardan biri tatlı ve susuzluğu giderici, diğeri tuzlu ve acıdır- birbirine salıveren ve ikisinin arasına bir engel, karışmalarını önleyen bir perde koyan O’dur.
NOT:42)Bu iki büyük su kütlesinin, sürekli birbirleriyle karşılaşıp okyanuslara karıştıkları halde, sanki aralarında görünmeyen bir perde, bir engel varmışcasına terkiplerindeki farklılığı korumasını sağlamaktadır; suyun çevrimsel dönüşümünde yani tuzlu denizlerden buharlaşarak yükselip bulutları oluşturarak, sonra yoğunlaşıp kar ve yağmur yoluyla dereleri, ırmakları besleyerek tekrar denize dönmesinde, kendini gösteren Allah’ın yaratma plânına ilişkin dolaylı bir hatırlatma.
59)Gökleri , yeri ve bu ikisi arasında var olan her şeyi altı evrede yaratan ve kudret ve hükümranlık tahtına kurulan O’dur, O , Rahman/sınırsız Bağış-Kayra Sahibi! O’nu (Kendisinden) o her şeyden Haberdar Olan’dan sor.
60)Hal böyleyken, onlara ‘Rahmân önünde secdeye varın’ denildiğinde, ‘Rahman da neymiş (ya da kimmiş) Şimdi biz senin buyurduğun şeyi önünde mi secdeye varalım yani’ derler; ve böylece (senin çağrın) onların nefretini arttırır.
62)Ve, hatırda tutmak isteyen, yani şükretmek isteyen kimseler için (varlığına, birliğine işaret olmak üzere) geceyle gündüzün birbiri ardınca gelmesini sağlayan da O’dur.
63)Rahmân’ın has kulları ki, onlar yeryüzünde tevazu ve vekar içinde yürürler ve ne zaman kötü niyetli, dar kafalı kimseler kendilerine lâf atacak olsa, (sadece) selâm! derler.
NOT: Vekar = Ciddi, ağırbaşlı
64)Onlar ki, gecenin derinliklerinde secdeye vararak ve kıyama durarak, Rablerini anarlar.
65)Ve onlar ki,’Ey Rabbimiz!’ derler,’Cehennem azabını bizden uzaklaştır; çünkü onun çektireceği azap, gerçekten, pek korkunç,pek yaralayıcı olacaktır; (DUA)
66)gerçekten, o ne kötü bir yer, o ne kötü bir durak!’ (DUA)
67)Ve onlar ki, başkaları için harcadıkları zaman, ne saçıp savururlar, ne de cimrilik yaparlar; bu ikisi arasında her zaman bir orta yol bulunduğunu (bilirler)
68)Ve onlar ki, Allah’la beraber, asla bir takım düzmece tanrılara yalvarıp yakarmazlar; ve hukukî bir gerekçe olmadıkça, Allah’ın dokunulmaz kıldığı cana kıymazlar ve zina etmezler.Çünkü (bilirler ki), bunlardan herhangi birini işleyen kimse, bir kötülüğe bulaşmış olmakla (kalmayacak),
NOT:52) ‘hukukî bir gerekçe’ yani, sadece savunmaya yönelik (bir savaşta öldürme veya meşru bireysel savunma nedeniyle) öldürme.
69)(fakat) Kıyamet Günün’de böyle birinin çekeceği azap kat kat artacak ve o Gün aşağılık bir durumda kalakalacaktır.
70)Şu kadar ki,pişman olup doğru yola dönen,inanıp dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan kimseler bunun dışındadır; bundan ötürü, (önceki) kötü hallerini Allah’ın iyi hallere dönüştürdüğü kimseler işte böyleleridir; çünkü Allah çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır.
71)Zaten kim ki tevbe eder ve (sonra da) dürüstçe, erdemlice davranırsa, gereği üzere Allah’a yönelen işte odur.
72)Onlar ki, yalan ve asılsız olandan yana şehadet etmezler, boş ve anlamsız şeylerle (uğraşan kimselere) rastladıkları zaman yanlarında vekarla geçip giderler.
73)Ve onlar ki, kendilerine Rablerinin mesajları hatırlatıldığı zaman, körler(in) ve sağırlar(ın yaptığı) (gibi) (düşünüp anlamadan) onları üzerine üşüşmezler.
NOT:55) Allah’tan yana gerçekten duyarlı ve bilinçli olan kimseler , mesajı anlamak için derin bir istek ve ilgi göstererek, mesajı can kulağıyla dinleyip, açık bir zihinle kavramaya çalışmalıdırlar.
Mesaj= Ayet
74)Ve onlar ki, ‘Ey Rabbimiz’ diye niyaz ederler, ‘bize göz nûru olacak eşler ve çocuklar bahşet; bizi Sana karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseler için örnek ve öncü yap’ (DUA)
75)İşte bunlar, güçlüklere göğüs germelerinden ötürü (cennette) üstün bir makamla mükâfatlandırılıp orada dirlik ve esenlik nidâlarıyla karşılanacak olan kimselerdir.
77)(İnanlara da ki): ‘Dua ve yönelişiniz O’na olan inancınız için değilse,Rabbim size niçin değer versin?(Ve inkârcılara de ki), ‘Gerçek şu ki, siz (Allah’ın mesajını) yalan saydınız, artık bu (günah) yakanızı bırakmayacaktır.

24/ NÛR SÛRESİ

RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA
1)Yücelerden indirdiğimiz, açık ve kesin hükümlerle vaz’ettiğimiz bir suredir bu; bu (sure)de (de) apaçık mesajlar indirdik ki, belki ders alır da aklınızda tutarsınız
NOT:1) Yüce Allah’ın bu sureyi ‘açık ve kesin hükümlerle’ indirdiğinin özellikle belirtilmesi, bu surede vaz’edilen buyrukların , öyle ya da böyle genişletilmeleri, yeniden tanımlanmaları ya da sınırlandırılmaları yönünde girişilebilecek her türlü teşebbüse karşı kesin bir uyarı getirmektedir.
3)(Onların her ikisi de eşit derecede suçludur), zina yapan erkek ancak zina yapan bir kadınla-yani, (kendi cinsel arzularını) tanrılaştıran bir kadınla-birleşir; zina yapan kadın da ancak zina yapan bir erkekle- yani, (kendi cinsel arzularını) tanrılaştıran erkekle- birleşir, bu (birleşme) müminlere yasak edilmiştir.
4)İffetli kadınları (zinayla) suçlayıp, sonra da(bu suçlamayı doğrulayıcı yönde) dört şahit getirmeyen kimselere gelince, böylelerine seksen değnek vurun; bundan böyle hiçbir zaman onların şahitliğini kabul etmeyin; çünkü bunlar gerçekten yoldan çıkmış kimselerdir.
5)Ancak, bundan sonra (yaptığından ötürü) tevbe edip kendini düzeltenler (bu kısıtlamanın dışındadır) , çünkü Allah çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır.
NOT:7)Zina: Birbiriyle evli olmayan bir erkekle bir kadın arasında,bunların her biri bir başkasıyla evli olsun ya da olmasın, ihtiyarî olarak gerçekleştirilen cinsî münasebet demektir.
Zina ile ilgili olarak yapılan iftira ve sorumsuzca yapılan suçlamaları önlemek için, diğer hususlarda iki şahit gerekirken, bu suçlama için dört şahit gerekmektedir.Bu şahitlerin de cinsî birleşmeye bizzat tanık olmuş olmaları gerekmektedir.
6)Kendi zevcelerini zinayla suçlayan, fakat kendilerinden başka şahitleri olmayan kimselere gelince, bu (suçlamayı yapanların) her biri doğru söylediklerine dair dört kere Allah’ı şahit tutsunlar,
7) ve beşincisinde de, (bu suçlamayı yapan kişi), eğer yalancılardansa, Allah’ın lânetine razı olduğunu (ifade etsin)
8)Ve (suçlanan kadına gelince), onun, kocasının yalan söylediğine dair Allah’ı dört defa şahit tutması (bu suça verilecek) cezayı ondan giderir.
9) ve beşincisinde, kocası doğruyu söylüyorsa, Allah’ın gazabına razı olduğunu (ifade etmesidir).
10)YA ALLAH’IN ÜZERİNİZDEKİ FAZLI VE RAHMETİ OLMASAYDI! (YA) ALLAH HİKMET VE ADALETLE HÜKMEDEN BİR TEVBE KABUL EDİCİSİ OLMASAYDI….
NOT: Fazlı= Nimeti
11)Başkalarını yalan yere iffetsizlikle suçlayanlar içinizden bir güruhtur. (fakat, siz, bu haksız suçlamaya maruz kalanlar), bunu kendiniz için kötü bir şey sanmayın; tersine bu sizin için hayırdır….
NOT:13) Zulüm ve haksızlıkların yol açtığı sıkıntı ve mutsuzluk, hak edilmediği halde ve sabırla göğüs gerildiği sürece, buna maruz kalan kişinin manen yücelmesine vesile olmaktadır.
12)Böyle bir (söylenti) işittiğiniz zaman, (siz) inanan erkek ve kadınların, birbirleri hakkında iyi zan besleyip de, ‘Bu düpedüz bir iftiradır’ demeleri gerekmez miydi?
13) (Bu asılsız söylentiyi ileri sürenlerden) iddialarını doğrulamak için dört şahit getirmeleri(ni istemeniz) gerekmez miydi? Çünkü,bu şahadeti sağlamadıkları sürece, Allah katında yalancı olanlar işte böyleleridir.
NOT:16) Müminler , asılsız isnatlar ileri sürmek ya da bu isnatları desteklemekle değil, fakat bunları yalanlamamakla suçlanmaktadırlar.
14)Eğer bu dünyada da , ahirette de Allah’ın fazlı ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, bulaştığınız bu (iftiradan ) ötürü size gerçekten büyük bir azap dokunurdu.NOT:Fazlı= Nimeti
16)Ve (bir kez daha):Böyle bir (söylentiyi) işittiğiniz zaman ‘Bu konuda konuşmak bize düşmez; kudret ve yüceliğinde sınırsız olan Sensin; şüphesiz bu çok kötü bir iftiradır’ demeniz gerekmez miydi?
17)Eğer mümin kimselerseniz, Allah size böyle bir (günaha) bir daha asla bulaşmamanızı öğütler
NOT:22) (Birbiriniz hakkında) her türlü (kötü) zandan kaçının; çünkü (kötü) zan son derece aldatıcıdır.Ve birbirinizi gözetlemeyin,birbiriniz hakkında meraklı olmayın, başkalarının ayıplarını açığa vurmaya çalışmayın. Bütün bu öğütler şu Kur’ânî mesajdan almaktadır. ‘(Birbiriniz hakkında) yersiz zanda bunmaktan kaçının; çünkü bilin ki, zannın bir kısmı (da) günahtır. (49:12)
21)Siz ey imana erişenler, Şeytan’ın adımlarını izlemeyin; çünkü, kim ki Şeytan’ın adımlarını izlerse, bilsin ki, o yalnızca çirkin ve iffetsiz olanı, akla ve sağduyuya aykırı olanı emreder.
Ve eğer Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiç biriniz asla saffetini koruyamaz, arınamazdı. Ama (gerçek şudur ki), dilediği kimseyi arındıran, temize çıkaran Allah’tır. Çünkü Allah hem her şeyi bilen, hem de her şeyi işitendir.
22)Bunun içindir ki, (haksız iftiralara uğramış olsalar bile), içinizden (Allah’ın) bolluk ve genişlik bahşetmiş olduğu kimseler yakınlarına, düşkünlere ve kötülük diyarından Allah için göç eden kimselere yardımdan el çekmesinler; onları affedip geçsinler. (Öyle ya), Allah’ın da sizi bağışlamasını istemez misiniz; (hem de) Allah’ın çok acıyıp esirgeyen, gerçek bağışlayıcı olduğunu (gördüğünüz halde).
23)Fakat, gerçek şu ki, dalgınlık ya da dikkatsizlik göstermiş olsalar da, iffetli ve inanmış olan kadınlara asılsız isnadlarda bulunan (ve günahlarından ötürü tevbe etmeyen) kimseler bu dünyada da, ahirette de (Allah’ın bağış ve kayrasından) uzak tutulacaklardır; ve can yakıcı bir azap beklemektedir onları.
NOT:Kayra= Rahmet
NOT:28)’İffetli, dikkatsiz( dalgın ama yine de) inanan kadınlar’ Yani, dikkatsiz ya da düşüncesizce davranarak, kendi haklarında birtakım kötü zanların ya da nahoş söylentilerin doğmasına sebep olan iffetli, erdemli kadınlar.
27)Siz ey imana erişenler! Kendi evlerinizden başka evlere sakinlerinden izin almadan, onlara selâm vermeden girmeyin. Eğer(karşılıklı haklarınızı) dikkate alacak olursanız bu (öğüt) sizin kendi iyiliğiniz içindir.
NOT:32)İnsanın yapısındaki zayıflığı, iyi niyetli ve temiz olsa da, onu günah işlemeye yatkın kılar. (8:4 5.not , 4:28 , 24:26)
NOT:33) Bu ayetteki kesin yasaklama, kişilerin özel ve ailevî hayatlarının mahremiyetini, dokunulmazlığını öngörmektedir.
28) Öyleyse, (evde) kimseyi bulamadığınız taktirde, size izin verilinceye kadar içeri girmeyin ve size ‘dönün’ denirse, dönün. Bu sizin (töhmet altına girmemeniz) için en uygun davranış tarzıdır; çünkü, Allah edip eylediğiniz her şeyi bilir.
30) İnanan erkeklere söyle, gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler ve iffetlerini korusunlar; temiz ve erdemli kalmaları bakımından en uygun davranış tarzı budur. (Ve) Şüphesiz Allah onların (iyi ya da kötü) işledikleri her şeyden haberdardır.
31) İnanan kadınlara söyle, onlar da, gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler; iffetlerini korusunlar; (örfen) görünmesinde sakınca olmayan yerleri dışında, cazibe ve güzelliklerini açığa vurmasınlar; ve bunun için, başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Cazibe ve güzelliklerini kocalarından, babalarından, kayınpederlerinden, oğullarından, üvey oğullarından, kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin ya da kız kardeşlerinin oğullarından, kendi evlerindeki kadınlardan, yahut yasal olarak sahip oldukları kimselerden, yahut kendilerine bağlı olup cinsel isteklerden yoksul bulunan erkeklerden, ya da kadınların mahrem yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklardan başka kimsenin önünde açığa vurmasınlar; ve (yürürken) gizli görkem ve güzelliklerini belli edecek şekilde ayaklarını yere vurmasınlar. Ve siz ey müminler, hepiniz topluca, günahkârca davranışlardan dönüp Allah’a yönelin ki, kurtuluşa, esenliğe erişesiniz.
NOT:36)’Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler’ ifadesi; hem fiziksel hem de duygusal sakınmayı ifade eder.
NOT:37) İslâm Hukuku’nun geleneksel temsilcileri ’görünmesinde (örfen) sakınca olmayan’ ifadesinin tanımını her ne kadar kadının yüzü, elleri ve ayaklarıyla sınırlı tutma eğilimini göstermişlerse de, bu ifadenin anlamı bizce(Yazar Muhammed Esed’e göre) çok daha geniştir.Nitekim, kullanılan ifadedeki kasdî belirsizlik (yahut çok anlamlılık) da bu hususta, insanın ahlâkî ve toplumsal gelişiminin gereği olarak ortaya çıkan, zamana bağımlı değişikliklerin göz önünde bulundurulduğunu göstermektedir.Hem erkek hem kadına ulaştırılmak istenen mesajın özü: Onların ‘haramdan gözlerini çevirmeleri ve iffetlerini korumaları’ noktasında düğümlenmektedir.Kişinin, yaşadığı çağda, Kur’an’ın toplumsal ahlâk konusunda getirdiği ilkeleri göz önünde tutarak, dış görünüşünde, giyim kuşamında göstermek zorunda olduğu dikkatin sınırlarını da bu ölçü belirlemektedir.
NOT:38) Himâr, hem İslâm’dan önce, hem de İslâm’dan sonra Arap kadınlarının kullandıkları geleneksel başörtüsüdür.Bu başörtüsü, kadınlar tarafından, İslâm öncesi dönemde, az çok süs giysisi olarak kullanılır ve uçları örtünen kadının sırtına serbestçe bırakılırdı;o günün yaygın modasına göre, kadınların giydiği gömleğin ya da buluzun önünde genişçe bir açıklık bulunur ve böylece göğüsler örtülmezdi. Bunun içindir ki,göğsün hımâr ile örtülmesinin emredilmesi, bu iş için mutlaka hımâr kullanılmasının gerektiğini ifade etmez; fakat, sadece kadınların göğüs kısmının, örfen açık bırakılmasında sakınca bulunmayan yerlerden olmadığını ve dolayısıyla örtülmesi, gösterilmemesi gerektiğini ifade eder.
NOT:40)’(yürürken) gizli görkem ve güzelliklerini belli edecek şekilde ayaklarını yere vurmasınlar’ yani, tahrik edici bir yürüyüşe işaret etmektedir.
NOT:41) Müminlerin topluca tevbeye çağrılmasının nedeni; ‘insan zayıf yaratıldığından’ hiç kimsenin hata ve ayartıdan korunmuş olmadığının hatırlatılmasıdır. (4:28)
35)Allah göklerin ve yerin nûrudur. O’nun nûru, içinde kandil bulunan bir oyuk(tan yayılan ışığa) benzer. O kandil ki, sırça fânûs içindedir;o fânûs ki, inci (gibi parıldayan) bir yıldızdır sanki. Ve o kandilin yakıtı, ne doğuda ne de batıda eşine rastlanmayan mübarek bir zeytin ağacından alınmaktadır.Ve o ağacın yağı (öyle arı-duru, öyle parlak ki) neredeyse ateş değmeden ışık verecek. Nûr üstüne nûr. Allah, (erişmek isteyeni) nûruna eriştirir; işte (bunun içindir ki) Allah insanlara örnekler vermektedir; çünkü her şeyi bütün boyutlarıyla (yalnızca) Allah bilir.
NOT:50)’Allah’ın nûru’ teşbihi, yaratılmış varlıklar için kavranılamaz olan ve dolayısıyla herhangi bir beşerî dille ifadesi imkânsız olan Allah’ın gerçek mahiyetini değil, fakat sadece, Nihaî Gerçeklik olan Allah’ın, hidayete istekli olan kullarının duygu ve kavrayış güçlerine bahşettiği aydınlanmayı ifade etmektedir.
NOT:51)Kandil ifadesi ise, Allah’ın peygamberlerine indirdiği vahiydir ki,müminin kalbinde yani, sözkonusu teşbihdeki ‘oyuk’da parıldayan odur.Vahyi, pek tabii, mümin aklıyla (yani, ‘yıldız gibi parıldayan sırça fânûs) kavrayıp benimsemektedir; çünkü, akıl; gerçek imanın, insan kalbine ulaşmak için kullanmak zorunda olduğu tek yoldur..
NOT:52)Zeytin ağacıyla, Ku’rânî mesajın peygamberî müjdecilerinin çoğunun yaşadığı topraklara, yani doğu Akdeniz ülkelerine özgü olmasından ileri geliyor, fakat vahyî mesajların hepsi ve özellikle de bütün insanlığa hitab eden Kur’anî vahiy, Mutlak ve Sınırsız Varlık’tan kaynaklandığına göre, bunu simgeleyen ağaç da ‘ne doğuya ne de batıya aittir.’ Ve amacı itibariyle de evrenseldir.
41)Göklerde ve yerde var olan bütün yaratıkların, kanatlarını yayarak uçan kuşların, (hepsinin) Allah’ın sınırsız kudret ve yüceliğini dile getirdiklerini görmüyor musun? Gerçek şu ki, Allah’a nasıl yönelip niyaz edeceklerini, O’nun yüceliğini nasıl dile getireceklerini (bunların) hepsini bilmektedirler; ve Allah da onların edip-eylediği her şeyi tam olarak bilmektedir.
42)Çünkü, gökleri ve yerin egemenliği Allah’a aittir ve bütün yollar Allah’a varmaktadır.
45)Ve bütün canlıları sudan yaratan Allah’tır; öyle ki, kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayağı, kimi de dört ayağı üzerinde yürür.Allah dilediğini yaratır; çünkü O, gerçekten de her şeye kâdirdir.
51)Aralarında (ilâhî kitap) hüküm versin diye Allah’a ve O’nun Elçisi’ne çağrıldıkları zaman müminlerin söyleyeceği tek söz ‘İşittik ve itaat ettik’ sözü olmalıdır; kurtuluşa, esenliğe ulaşan kimseler de işte böyleleridir.
NOT:68)Bu surenin 47.ayetinde bahsi geçen sözlü ikrarın ötesinde, ‘’gerçek ve yürekten katılmayı’’ ifade etmektedir.
52) Çünkü, Allah’a ve O’nun Resûlü’ne itaat edenler, Allah’tan korkup O’na karşı sorumluluk duyanlar; işte bunlardır, (nihaî) zafere erişecek olanlar.!
NOT: Yani , Yüce Allah’tan korkmak demek; Yüce Allah’a karşı sorumluluk duymak demektir.
54)De ki: ‘’Allah’a itaat edin ve Resûl’e itaat edin.’’………
55)Allah, imana erişip dürüst ve erdemli davranışlarda bulunanlara, tıpkı kendilerinden önce gelip geçen (bazı toplumları) egemen kıldığı gibi, onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına; onları, üzerinde görmekten hoşnut olduğu dini, onlar için kuvvetle kökleştireceğine ve çektikleri korkulardan, kaygılardan sonra onları mutlaka güvenli bir duruma kavuşturacağına dair söz vermiştir; çünkü (böyleleri yalnız) Bana kulluk eder, Benden başkasına tanrısal güçler ve nitelikler yakıştırmazlar. Artık (bütün) bu (açıklamalardan) sonra da hakkı inkâr yolunu seçenler, günaha gömülüp gitmiş olanların ta kendileridir.
NOT:72-73) ‘Bana teslimiyeti (İslâm) sizin dininiz olarak belirledim’. (5:3)
Dinin kuvvetle kökleştirilmesi; hem müminlerin imanının güçlendirilmesiyle, hem de İslâm’ın manevî/ahlâki nüfuzunun genişlemesiyle ilgilidir.
Yukarıdaki ayet, Gerçek bir mümini karekterize eden , bilinmeyene ilişkin her türlü korkudan kurtulmuş olma haliyle ilgili, bireye yönelik bir vaad ifade etmektedir.Yani, inanan kişinin korkularından kurtulması, duygu ve zihin plânında, Allah’tan başka kimseye, kaderine ya da hayatına hükmedici olarak tanrısal nitelikler yakıştırmaktan kaçınmasının dolaysız bir sonucudur.
56)Öyleyse, (ey inananlar), salâtta devamlı ve duyarlı olun; arınmak için verilmesi gerekeni verin ve Resul’e itaat edin ki, esirgenip korunasınız.
NOT: Zekât = Arınmak için verilmesi gereken
59)Aranızdaki çocuklar ergenlik çağına girdikleri zaman, öteki yetişkinlerin yaptıkları gibi, (evinize yahut belirtilen vakitlerde odanıza girmek istediklerinde)sizden izin istesinler. Allah mesajlarını size işte böyle açıklamaktadır; çünkü O doğru hüküm ve hikmetle buyuran mutlak ve sınırsız bilgi Sahibidir.
NOT:Belirtilen vakitler, bir önceki ayette belirtilen; sabah namazından önce, gün ortasında soyunup dinlenmeye çekilindiği zaman,yatsı namazından sonra.
60)Ve (bilin ki), artık cinsî arzu duymayacak kadar kocamış kadınların, cazibe ve güzelliklerini açığa vurmak niyeti taşımaksızın (dış) giysilerini çıkarmalarında bir sakınca yoktur. Ama böylelerinin bile sakınmaları kendileri için daha hayırlı olur. Allah, mutlak ve sınırsız bilgi sahibi olarak, her şeyi işitmektedir.
64)Unutmayın, göklerde ve yerde var olan her şey Allah’a aittir; (ve dolayısıyla) sizin içinde bulunduğunuz durumu ve güttüğünüz amacı çok iyi bilmektedir O. Ve (yaşayan herkes) bir gün O’na geri dönecek ve o zaman O, (hayattayken) yapıp-ettikleri her şeyi kendilerine haber verecek; çünkü, Allah her şeyi bütün gerçekliği ile bilir.

23/ MÜ'MİNÛN SÛRESİ

RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA
1)Kesin olan şudur ki, inananlar kurtuluşa erişeceklerdir.
2)onlar ki, salâtlarında alçak gönüllü bir duyarlılık içersindedirler;
3)onlar ki, boş ve anlamsız şeylerden yüz çevirirler;
4) arınmak için yapılması gerekeni yaparlar;
5)Ve onlar ki, iffetlerini korurlar;
6)eşleri yani, (evlilik yoluyla) meşru olarak sahip oldukları insanlar dışında (kimsede arzularına doyum aramazlar); çünkü onlar( eşleriyle olan ilişkilerinden dolayı) kınanmazlar;
7) ama bu (sınırı) aşmak isteyenler, işte haddi aşanlar böyleleridir.
8)ve onlar ki, emanetlerine ve ahidlerine sadakat gösterirler,
9) salâtlarını (tüm dünyevî kaygılardan) uzak tutarlar.
NOT:Salâtta duyarlı olmak= tüm dünyevi kaygılardan uzak olmak
10) İşte varis olacak olanlar böyleleridir,
11)Cennete varis olacak ve orada sonsuza kadar kalacak olanlar.
12)İmdi, gerçek şu ki, Biz insanı balçığın özünden yaratıyoruz,
NOT:4)İnsanın ‘balçıktan’, ‘topraktan’ yaratılması şeklindeki Kur’an’î atıflar, insanın bedeninin toprakta yetişen veya toprağın bileşiminde bulunan çeşitli organik ve inorganik maddelerden meydana geldiğini, insanın bedensel özünün basitliğini ve buna bağlı olarak da, insana akıl ve duygu donanımı bahşeden Allah’a karşı insanın ödemesi gereken şükran borcunu dile getirmektedir.
13) ve sonra onu, döl suyu damlası halinde (rahimde) özel bir koruma altında tutuyoruz;
14) sonra bu döl suyu damlasından, döllenmiş hücreyi yaratıyoruz; sonra bu döllenmiş hücreden de cenini ve ceninden kemikleri yaratıyoruz; ve sonra da kemiklere et giydirip, onu yepyeni bir yaratık halinde var edip, ortaya çıkarıyoruz; öyleyse, yaratanların en iyisi, en ustası olarak Allah ne yücedir.
15)Ve bütün bunlarda sonra, kaçınılmaz olarak (hepiniz) ölümü tadıyorsunuz;
16)ve en sonunda da; Kıyamet Günü, şüphesiz, diriltileceksiniz.
17)Yine, gerçek şu ki, Biz sizin üzerinizde yedi (semâvî) yörünge yarattık; ve şüphesiz, Biz yarattığımız âlemden hiçbir şekilde habersiz değiliz.
NOT:7) ‘yedi yol’, bu ifade görülebilir gezegenlerin yörüngelerine işaret edebildiği gibi, Kur’an’da sıkça sözü edilen’ yedi kat gök’ (yani, yedi kozmik sistem) anlamına da gelebilir.Her iki durumda da ‘yedi ‘ sayısı çokluk bildirmek üzere deyimsel anlamda kullanılmaktadır.
26)(Nuh)’ Ey Rabbim’ dedi, ‘Onların bu yalanlamalarına karşı bana yardım et’ (DUA)
29) ‘De ki:’Ey Rabbim (Senin tarafından) kutlanmış, güvenli kılınmış bir yere eriştir beni; çünkü, insana erişmesi gereken yere nasıl erişeceğini en iyi gösteren Sensin’ (DUA)
43)çünkü, hiçbir ümmet kendi süresini ne öne alabilir, ve ne de geciktirebilir.
52) Muhakkak ki, bu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir; çünkü hepinizin Rabbi Benim; öyleyse Bana karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun.
NOT:28) Kur’an , Allah’ın elçilerinin hepsi,zamanın ihtiyaçlarına ve hitap ettikleri toplumların bağlı olduğu izafî şartlara bağlı olarak getirdikleri uygulamaya ilişkin ilke ve kurallar arasındaki harici ve biçimsel farklılıklar ne olursa olsun, bütün peygamberlerin aynı temel gerçeklerle gönderildiklerine, aynı temel gerçekleri tebliğ ettiklerine işaret edilmektedir.
53)Ama (sizi izlediklerini söyleyen toplumlar) aralarındaki bu birliği bozup parça parça oldular; her hizip (ancak) kendi benimsediği (öğretinin dar ve katı kalıpları) içinde rahat soluk alır oldu.
NOT:30)Yani, daha önceki vahyî tebliğlerden birini ya da ötekini benimseyen, ama zaman içinde tevhidi yoldan ayrılıp Yahudilik, Hristiyanlık gibi ayrı isimler altında hizbî bir taassup içine kapanıp katılaşan ve her biri kendi dogmalarına, kendi biçimsel, törensel uygulamalarına kıskançlıkla sarılıp, diğer tüm ibadet yollarına karşı en küçük bir hoşgörü göstermekten uzak kalan gruplara işaret etmektedir. Yukarıdaki kınama, ayrıca, bu yerleşik ve kurumlaşmış dinlerin kendi içlerinde birliği bozan hizipleşmeye de işaret etmektedir ki, bu bütün ümmetler için geçerlidir; ve dolayısıyla son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)’in bugüne kadar uzanan bütün izleyicilerini de içine almakta ve onlara, çağımızda İslâm dünyasının içine gömüldüğü doktriner uyuşmazlığı önceden haber veren bunu kınayan bir mesaj vermektedir.İbni Hanbel, Ebû Dâvût, Tirmizî, ve Dârimî tarafından kaydedilen sahih Hadis: ‘Yahudiler yetmişbir fırkaya, Hristiyanlar yetmişiki fırkaya bölünmüşlerdir, benim ümmetim ise yetmişüç fırkaya bölünecektir.
57)Ama, Rablerinden korkarak kendilerini saygı ve duyarlık içinde tutanlar,
58) Rablerinin mesajlarına inananlar,
59)Rablerinden başka hiçbir varlığa tanrısal nitelikler yakıştırmayanlar,
60)sonunda Rablerine dönecekleri düşüncesi içinde kalpleri titreyerek vermeleri gerekeni verenler,
NOT:33) Bu ifade, ister zekât veya sadaka şeklinde olsun, ister adalet dağıtmak gibi gayrî maddi, kişinin sorumlu olduğu kimselere meşru haklarını vermesi şeklinde olsun, verilmesi manen ve ahlâken zorunlu olan şeylerin verilmesine dair bir atıf.
61)işte böyleleridir, hayırlarda yarışan kimseler ve ( bu konuda başka herkesi) geçecek olanlar.!
62)Biz hiç kimseye gücünün üstünde yük yüklemeyiz; ve katımızda (insanların ne yaptığı, ne yapabileceği konusunda) gerçeği söyleyen bir kitap bulunmaktadır; binaenaleyh, kimseye haksızlık yapılmayacaktır.
67)(ve) büyüklük taslayarak gecelerinizi olur olmaz şeyler konuşarak geçiriyordunuz.
NOT:38) Bütünüyle gerçekten kopuk, amaçsız ve sonuçsuz tartışmalara girişme veya hiçbir amaç gözetmeksizin kelimelerle oynama, olur olmaz yorumlarda bulunma halini dile getirmektedir.
71)….Oysa, Biz (bu ilahî mesajda) onlara akılda tutulması gereken her şeyi ulaştırdık; ne var ki, kendilerine bahşedilen bu hatırlatıcı mesajdan (umursamazlıkla) yüz çevirdiler.!
78)(Ey insanlar; Rabbinizin mesajlarına kulak verin), çünkü, sizi işitme duyusuyla, görme duyusuyla, düşünme-hissetme yeteneğiyle donatan O’dur; (yine de) ne kadar az şükrediyorsunuz!
84) De ki: ‘Peki , yeryüzü ve orada var olanlar kimin öyleyse? Biliyorsanız (hadi, söyleyin bana)’!
85)’’Allah’ın!’’ diye cevap vereceklerdir. De ki: ‘Peki,(Allah’ın birliğini,eşsiz-ortaksız olduğunu ) kendiliğinizden hatırlamayacak mısınız artık?’
96) (Fakat onlar ne söylerlerse, ya da ne yaparlarsa yapsınlar, sen yine de onların işlediği ) kötülüğü, en iyi yol hangisi ise, onunla sav; (çünkü) onların (Bize) yakıştırageldikleri şeyleri en iyi bilen Biziz.
NOT:57) Yani kötülüğün başka bir kötülükle değil, fakat iyilikle savılması. (13:22 , 41:34)
97) ve de ki: ‘Ey Rabbim, tüm kötü dürtülerin kışkırtmalarına karşı Sana sığınıyorum’. (DUA)
98)’Rabbim, onların bana yaklaşmalarından da Sana sığınıyorum.’ (DUA)
109) Bakın kullarım arasında, ‘Ey Rabbimiz, biz (Sana) inandık; öyleyse; bizim günahlarımızı bağışla ve bize acı, çünkü gerçek acıyan(ımız), esirgeyen(imiz) Sensin’ diyenler de vardı. (DUA)
115) Sizi boş ve anlamsız bir oyun için yarattığımızı ve Bize dönmek zorunda olmadığınızı mı sanıyordunuz?
118)Öyleyse, (ey inanan kişi), de ki: ‘Rabbim, beni bağışla, (bana) acı; çünkü gerçek acıyan, esirgeyen Sensin’. (DUA)