069/ HÂKKA SÛRESİ

RAHMÂN , RAHÎM ALLAH ADINA

15)İşte böyle, olup bitmesi gereken o Gün olup bitecek;
16) ve gök yarılıp parçalanacak- çünkü o Gün zayıf ve güçsüz düşecek-;
17) ve melekler onun başlarında (duracak); ve onların da üstünde, o Gün sekiz(i) Rabbinin kudret ve egemenlik tahtını taşıyacak.
NOT:11) Allah hem zaman hem de mekânda sonsuz/sınırsız olduğundan, O’nun ‘taht’ı (arş) tamamen mecazî bir anlama sahiptir.Ve Allah’ın mevcut olan veya olabilecek her şey üzerindeki mutlak ve erişilmez derinlikteki otoritesini gösterir.Bu nedenle, O’nun ‘kudret tahtının taşınması’ ancak bir mecaz olabilir, yani, Allah’ın kudretinin Hesap Günü’ndeki tam ve kesin tezahürünün işareti. Kur’an, bu tezahürün dayandığı ‘sekiz’in ne veya kim olduğu hakkında bir açıklama yapmaz.Kur’an’ın başka bir yerde ifade ettiği gibi ‘Allah’tan başka kimse onun kesin anlamını bilemez.’ (3:7)
18) O Gün hesaba çekileceksiniz; en gizli işiniz (bile) gizli kalmayacak.
19) Sicili sağ eline tutuşturulan, haykıracak: ‘Gelin, hepiniz gelin! Şu sicilimi okuyun!
20) Zaten (bir gün) hesabımın önüme konulacağını bilmiştim.!
21)Ve o, kendini böylece mutlu bir hayatın içinde bulacak,
22) yüce bir cennette,
23) (yaptıklarının) meyvelerine kolayca ulaşabileceği.
24) (Ve böylece kutsanan herkese), ‘Geçip gitmiş günlerde ilerisi için yaptığınız bütün (güzel işler)e karşılık neşe ile yiyip için!’ (denilecek)
25) Sicili sol eline tutuşturulana gelince, ‘Eyvah!’ diye feryat edecek, ‘keşke sicilim bana gösterilmeseydi,
26) ve (keşke) şu hesabımı görmemiş olsaydım!
27) Keşke bu (ölümüm) benim sonum olsaydı!
28) (Şimdiye kadar) sahip olduğum şeylerin bana hiçbir faydası olmadı,
29)(ve) bütün tartışma ve karşı koyma gücüm elimden kayıp gitti!’
30)(Daha sonra), ‘Onu yakalayıp bağlayın!’ (diye emredilir),
31)’Ve sonra cehenneme atın,
32) ve sonra (kendisi gibi suçluların bağlandığı) bir zincire bağlayın, uzunluğu yetmiş arşın olan (bir zincire),
NOT:18) ‘yetmiş’ sayısı , Arapça’da sıkça yapıldığı gibi, mecazen ‘çok’ anlamında kullanılmıştır.Son derece uzun bir zincir.
33) çünkü o, yüce Allah’a inanmadı,
34) ve ihtiyaç içinde olanları yedirip içirmek için hiçbir istek ve kararlılık duymadı,
35) bundan dolayı bugün ne bir dostu var,
36) ne de pislikten başka bir yiyeceği,
NOT:20) ‘pislik’ terimi, ruhî anlamda iğrenç olan her şeyi iştahla atıştırmayı anlatır.
37) suçlulardan başkasının yemediği bir yiyecek!
48) Gerçek şu ki, bu (Kur’an), Allah’a karşı sorumluluk bilinci duyan herkes için bir öğüt ve uyarıdır.
NOT:23) Allah’a karşı sorumluluk bilinci duymak = İnsan kavrayışının ötesindeki şeyin varlığına inanmak

068/ KALEM SÛRESİ

RAHMÂN , RAHÎM ALLAH ADINA

3)Ve senin için kesintisiz bir ödül vardır;
4)çünkü, sen, üstün bir hayat tarzına sahipsin.
NOT:4) ‘Hayat tarzı’ en geniş anlamıyla kişinin karekterini,doğuştan mizacını veya tabiatını ve aynı zamanda kişinin ‘ikinci tabiatı’ haline gelen davranış alışkanlıklarını gösterir.
10) Ayrıca, yemin edip duran alçağa uyma,
11) (yahut) iğrenç dedikodular yapan iftiracıya,
12) (yahut) iyiliğe mani olana, (yahut) günahkâr zorbaya,
13)(yahut) ihtiraslarına esir olmuş zalime, ve bütün bunların ötesinde (hemcinslerine) hiçbir faydası dokunmayana.
17) Ve Biz o (günahkâr)ları (sadece) sınayacağız, tıpkı ağaçtaki meyveleri ertesi gün kesinlikle toplayacağına yemin eden bazı bahçe sahiplerini sınadığımız gibi,
18)ve onlar( Allah’ın iradesi ile ilgili) hiçbir istisnaî kayıt da koymamışlardı;
NOT:12) Yani ‘Allah dilerse’ şeklinde hiçbir ihtiyat kaydı koymadan amaçlarını gerçekleştirmeye koyuldular. (İnşallah demediler)
19) bunun üzerine, onlar uykudayken Rabbinden (gelen) bir salgın o (bahçeyi) sarmıştı,
20)ve ertesi gün (bütün bitkiler) sararıp kurumuştu.
21) Sabah erken kalktıklarında birbirlerine seslendiler,
22)’Meyve toplamak istiyorsanız erkenden tarlanıza gidin’
23) Derken yola koyuldular, giderken fısıldaşıyorlardı,
24)’Bugün hiçbir yoksul, bahçenize girip (siz habersizken) yanınıza (sokulmayacak)’
NOT:13) Tevrat’ın nuzülünden bu tarafa, yoksulların, kendilerinden daha iyi durumdaki kişilerin sahip olduğu tarla ve bahçelerin ürünlerinde pay sahibi oldukları kabul edilmektedir. ‘(Yoksullara) hasat günü haklarını verin’ (6:141)
25)ve amaçlarına ulaşmaya kararlı bir şekilde erkenden kalkıp gittiler.
26) Ama bahçeye bakıp onu (tanınmaz halde) görünce ‘Herhalde yolumuzu şaşırmış olacağız’ diye bağıdılar;
27) (ve sonra da) ‘Hayır, galiba elimizden çıkmış’ (dediler)
28)Aralarındaki en akl-ı selim sahibi olanı, ‘Ben size , Allah’ın sınırsız şanını yüceltmelisiniz demedim mi?’ diye sordu.
29)Onlar, ‘Rabbimizin şanı yücedir! Doğrusu biz zulüm işliyorduk’ diye cevap verdiler.
42)insan bedeninin bir kemik yığınından ibaret hale getirileceği Gün ve onların, (şimdi hakikati inkâr edenlerin, Allah’ın huzurunda) secde etmeye çağrılacakları ama onu yapmaya güçlerinin yetmeyeceği Gün,
43)işte o Gün) gözleri zilletin ağırlığıyla ürkekleşip durgunlaşacaktır; çünkü hayatta iken (Allah’ın huzurunda) secde etmeye çağrılmaları (boşa gitmişti)
45) çünkü onlara bir süre belli bir üstünlük versem de, Benim ince plânım son derece sağlamdır.
NOT:25) ‘İnce plân’ = İnsanın ancak parça parça görebildiği ve hiçbir zaman bütününü kavrayamayacağı Allah’ın erişilmez derinlikteki yaratış plânı.Yukarıdaki ayet, Allah’ın neden bu kadar çok sayıda zalim kimsenin keyifli bir şekilde hayat sürmesine izin verirken, birçok dürüst ve erdemli insanın sıkıntı çekmesine müdahale etmediği sorusuna da cevap vermektedir.Bu cevabın özü şudur: Bu dünyadaki hayatı esnasında insan, görünürdeki mutluluğun ve mutsuzluğun nihaî olarak nereye doğru gideceğini ve Allah’ın ‘ince plânı’ içinde nasıl bir rol oynadığını doğru bir şekilde kavrayamaz.

067/ MÜLK SÛRESİ

RAHMÂN , RAHÎM ALLAH ADINA
2)O, hem ölümü hem de hayatı yaratmıştır ki, sizi sınamaya tâbi tutsun (ve böylece) davranış yönünden hanginiz daha iyidir (onu göstersin) ve yalnız O’(nun) kudret Sahibi ve çok bağışlayıcı (olduğuna sizi inandırsın)
NOT:1) ‘Ölüm’ olarak nitelenen şeyin Allah tarafından yaratılmış olduğu vurgulandığı için, ‘ölüm’ü ‘var-olmama’ ile aynı görmek yanlış olur. Aksine ölüm, açık bir şekilde kendine ait kesin/belli bir gerçekliği olan bir olgu olarak görülmelidir.Yazara göre(M.Esed’egöre), bu, önce , bitkilerde ve cansız varlıklarda hayatın belirmesinden önceki cansız varoluş durumunu, ikinci olarak da, bu dünyada bildiğimiz hayattan Kur’an’da ‘öte’ veya ‘öteki dünya’(ahiret) olarak zikredilen-bizim henüz tahayyül edemediğimiz- varoluş durumuna geçiş olgusunu kasdetmektedir.
5)Biz,yeryüzüne en yakın olan gökleri ışıklarla süsledik ve onları (insanlar arasında bulunan) şeytan-ruhluların boş ve anlamsız spekülasyonlarına konu yaptık; ve onlar için yakıcı alevden bir azap hazırladık.
NOT:5) Bu bağlamda özel olarak ‘insanlar arasındaki şeytanlara, yani astrologlara/medyumlara’ işaret etmektedir.
6)çünkü, (bu şekilde) Rablerine karşı isyankâr davranan herkesi cehennem azabı beklemektedir; orası, ne kötü bir varış yeridir.
NOT:6) İnsanın,gelecekte ne olacağını bildiğini iddia ederek, kozmik uzayın (göklerin) gizlerini hiçbir zaman gerçekten keşfedemeyeceği ve dolayısıyla, yıldızların görüntüsünden ve konumlarından hareketle yeryüzü ile ilgili olayları önceden haber veremeyeceği vurgulanıyor. Çünkü, ‘yaratılmış varlıkların kavrayışının ötesindeki’ni (ğayb) bilmek yalnız Allah’a mahsus olduğundan, böyle bir iddiaya kalkışmak, isyankârlık ve küfürdür.
10) ve onlar, ‘Eğer biz’ diye ekleyecekler, ‘(bu uyarıları) dinlemiş olsaydık veya (en azından) kendi aklımızı kullansaydık, (şimdi) yakıcı ateşi hak edenler arasında bulunmazdık.
NOT:8) Akıl, doğru kullanıldığında, insanı Allah’ın varlığını tanımaya ve böylece, O’nun bütün yaratma eylemlerinin altında, belirli bir plânın yattığını anlamaya sevk edecektir.
16) O Gökteki’nin, yeryüzünün bir gün gelip sarsılmaya başladığında sizi yutmasına izin vermeyeceğine emin olabilir misiniz?
NOT:15)’Gök’ terimiyle sembolize edilen, Allah’ın kozmik yaratıcılığının her cephesinde kendini gösteren ve her cephesine nüfûz eden Allah’ın varlığının ve gücünü erişilmez derinliğini vurgulamayı amaçlamaktadır.
23) De ki, ‘O, sizi hayata getiren, size kulaklar, gözler ve kalpler bağışlayandır, (yine de) ne kadar az şükrediyorsunuz?’
NOT:20) Kalp= Hissetme, doğru düşünme melekesi

066/ TAHRÎM SÛRESİ

RAHMÂN , RAHÎM ALLAH ADINA

2) (Ey müminler!) Allah, (doğru ve haklı gerekçesi olmayan) yeminlerinizi bozmayı ve kefâretini vermeyi (size) emretmiştir. Allah, sizin Yüce Efendinizdir ve yalnız O’dur her şeyi bilen, gerçek hikmet Sahibi.
NOT:2) Yeminin kefâreti için bakınız 5:89
8)Siz ey imana ermiş olanlar! Gönülden tevbe ederek Allah’a yönelin; umulur ki, Rabbiniz kötü fiillerinizi yok eder ve Allah’ın Peygamberi ile o’nun inancını paylaşanları utandırmayacağı o Gün, sizi içinden ırmaklar akan bahçeler koyar; onlar, önlerinden ve sağ taraflarından hızla ışık yayarlar ve ‘Ey Rabbimiz!’ diye yalvarırlar, ‘Bu ışığımızı ebediyen parlat ve günahlarımızı bağışla; çünkü Sen her şeye kâdirsin!’ (DUA)

065/ TALÂK SÛRESİ

RAHMÂN , RAHÎM ALLAH ADINA

2) ……Ve Allah, Kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyan herkese (mutsuzluktan) bir çıkış yolu (daima) sağlar,
3) ve ona bütün beklentilerin ötesinde bir rızık verir; Allah’a güvenen herkese O (tek başına) yeter. Gerçek şu ki, Allah, irade ettiği işi sonucuna ulaştırır; (ve) Allah her şey için bir (vade ve) ölçü belirlemiştir.
4)…….Allah, Kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyan herkese, buyruklarına uymayı kolaylaştırır.
NOT:11) Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olması, mümini Allah’ın her türlü buyruğuna kalp huzuruyla teslim olmaya teşvik eder.
5)….Ve O, Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olan herkesin (bazı) kötü fiillerini örter ve onlara büyük bir ödül bağışlar.
7) (Bütün bu durumlarda), geniş imkânlara sahip olan kişi, genişliği ile uyumlu olarak harcasın; rızık imkânları dar olan kimse ise Allah’ın kendisine verdiğine uygun şekilde harcasın; Allah hiç kimseye Kendi verdiğinden daha fazlasını yüklemez; (ve mümkündür ki) Allah sıkıntıdan sonra rahatlık verecektir.
NOT: ‘Elbette her güçlükle birlikte bir kolaylık vardır’ ‘Şüphesiz, her güçlükle bir kolaylık!’ (94: 5-6)
11) Allah’ın apaçık mesajlarını size aktaran bir elçi ( göndermiştir) ki,iman edip doğru ve yararlı işler yapanları zifiri karanlıktan aydınlığa çıkarabilsin…….
12)Allah, yedi göğü ve aynı şekilde yeri(n sayısız parçasını) yaratandır..O’nun (yaratıcı) iradesi, bütün bu (yarattık)ları aracılığıyla kesintisiz tecelli eder ki Allah’ın her şeye kâdir olduğunu ve her şeyi bilgisiyle kuşattığını göresiniz

64/ TEĞABÜN SÛRESİ

RAHMÂN , RAHÎM ALLAH ADINA
2) Sizi yaratan O’dur; içinizden kimi hakikati inkâr eder, kimi de (ona) inanır. Ve Allah her yaptığınızı görür.
NOT:1) Bütün insanlar, Yüce Yaratıcı’nın varlığını kavrama içgüdüsel yeteneğiyle donatılmış olduklarından,birinin bu hakikati inkâr etmesi ile başka birinin ona inanması, son tahlilde,özgür seçimin bir ürünüdür.
3) O, gökleri ve yeri (derunî bir) anlam ve amaç üzere yaratmış ve size (belli bir) şekil vermiştir; hem de öyle güzel bir şekil ki; yolculuğunuzun varışı O’nadır.
NOT:2) Bakınız (10 not:11) İnsan şekli,insan hayatının gerekleri ile uyumlu bir şekilde.
9)……Kim, Allah’a inanıp iyi ve doğru işler yaparsa, (o Gün) Allah onun kötü fiillerini silecek ve onu içinden ırmaklar akan, sonsuza kadar kalacağı bahçelere koyacaktır; bu, büyük bir kurtuluş olacak.
11) Allah’ın izni olmadıkça (insanın) başına hiçbir musibet gelmez; o halde, kim Allah’a inanırsa kendi kalbini (bu hakikate) açmış olur; ve Allah her şeyi bilendir.
NOT:9) Allah’a bilinçle inanmanın, insanın aklını, duygularını ve eğilimlerini, bu inancın işaret ettiği doğrultuda kontrol etmeye ve yönlendirmeye zorladığı düşüncesini vurgular.
Yani , Allah’ın iradesine teslimiyet , insanı, rahatlık zamanlarında şükretmeye, felâket zamanlarında ise sabır göstermeye yönlendirir.
14) Siz ey imana ermiş olanlar! Bakın, eşlerinizden ve çocuklarınızdan bazısı size düşmandır; öyleyse onlara karşı dikkatli olun. Ama (hatalarını) hoş görür, tahammül eder ve affederseniz, bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, bir rahmet kaynağıdır.
15) Sizin malınız mülkünüz ve çocuklarınız, sadece sınama ve ayartma aracıdır, halbuki Allah katında muhteşem bir ödül vardır.
NOT:12) Ailesini sevmesi, bazen erkek ve kadın mümini, inancının ve bilincinin gereklerine aykırı davranmaya itebilir.Ve bazen de, sevilen taraflardan biri veya diğeri –karı, koca veya çocuk- kişiyi, bazı gerçek veya sunî ‘ailevî çıkarları’ korumak amacıyla ahlâki taahhütlerini terk etmeye ve böylece, ötekinin ruhsal ‘düşman’ı olmaya bilinçli olarak teşvik edebilir.
16) O halde, elinizden geldiği kadar Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, (O’nu) dinleyin ve itaat edin. Ve kendi iyiliğiniz için karşılıksız harcamada bulunun; böylece açgözlülüklerinden kurtulmuş olanlar, işte onlardır mutluluğa ulaşacak olanlar.
17) Eğer Allah’a güzel bir borç verirseniz, O bunu fazlasıyla size geri ödeyecek ve günahlarınızı bağışlayacaktır; çünkü Allah, şükrün karşılığını her zaman verendir, halîmdir;
NOT: ‘Allah’a borç vermek’ = Karşılıksız yardımda bulunmak demektir.

63/ MÜNÂFİKÛN SÛRESİ

RAHMÂN , RAHÎM ALLAH ADINA
2)Onlar yeminlerini (yalan ve sahtekârlıklarına) kalkan yapmakta ve böylece başkalarını Allah yolundan saptırmaktadırlar.Yaptıkları, gerçekten çok çirkindir.
3)böyledir, çünkü onlar imana erdi(klerini iddia eder)ler, halbuki (içlerinde) hakikati inkâr ederler ve böylece, kalplerine bir mühür vurulmuştur; artık (neyin doğru, neyin yanlış olduğunu) anlayamazlar.
4)……..Onlar (bütün inançlara) düşmandırlar; öyleyse onlara karşı dikkatli ol. (işte bu bedduayı hak ediyorlar): ‘Allah kahretsin onları’ Akılları nasıl da (hakikatten) sapıyor!
NOT: Münâfık = ikiyüzlü Önce Yüce Allah’a teslimiyetlerini ifade edip, sonra da hakkı inkâr edenler.Hem çevresindekileri bilerek aldatmaya çalışan deyim yerindeyse bilinçli mürailer için, hem de zihin karışıklığı, ruh bozukluğu veya irade eksikliği yüzünden kendi kendilerini aldatma zaafı içindeki kararsız insanlar için söylenir. İnançlarında ve ahlâki sorumluluklarında zayıf veya kararsız olan ve sadece kendi kendilerini kandırmaktan öteye geçemeyen kişiler.Hayatı, içinde bulunduğu şartlarda kendisine pratik faydalar sağlayacak vaadlere göre düzenleyerek, manevi ve sosyal yükümlülüklerinden her zaman kolayca sıyrılma yolları arayan bir kişilik yapısına sahiptirler.
İkiyüzlünün işaretleri: 1) Yalan söyler 2) Sözünden döner 3) İş veya sır verildiğinde, emanete hıyanet eder.
6) Onlar için bağışlanma dilemen ile dilememen aynıdır; Allah onları bağışlamayacaktır; çünkü Allah, böyle sapkın bir halka rehberliğini bahşetmez.
9) Siz ey imana ermiş olanlar! Malınızın, mülkünüzün veya çocuklarınızın sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasına izin vermeyin; çünkü böyle davranan herkes ziyana uğrayanlardan olur.

62/ CUMA SÛRESİ

RAHMÂN , RAHÎM ALLAH ADINA

2)O, kitap ile ilgisiz bir topluma, kendi içlerinden kendilerine Allah’ın mesajlarını aktaran, onları arındıran, ilahi kelâmı ve hikmeti öğreten bir elçi göndermiştir ki, o’ndan önce, açık bir sapıklık içindeydiler.
NOT: Sapkın: Ya hakikatin hiç ulaşmadığı ya da onu hakikat olarak kabul etmelerini güçleştirecek kadar değişmiş ve bozulmuş olarak ulaştığı insanlar.
3)ve başka toplumlarla temasa geçmeleri sonucunda, kendilerinden diğerlerine (bu mesajın yayılmasını sağlamıştır); çünkü yalnız O, güç ve hikmet Sahibidir.
NOT:2) Yani, Kur’an mesajının Araplar ve onların dilleri aracılığıyla öteki iklimlerdeki veya gelecek zamanlardaki insanlara ulaşmasını sağlamıştır. Bu ifadeyle, Muhammed (sav) ‘e indirilmiş olan hakikatin evrenselliği ve zamanlar üstü geçerliliğini vurgulamaktadır.
5) Tevrat’ın yükü ile onurlandırılmış iken, bu yükü taşıyamamış olanların durumu, sırtına kitaplar yüklenmiş (ama onlardan habersiz bulunan) merkebin durumuna benzer.
Allah’ın mesajlarını yalanlamaya şartlanmış olanların durumu ne acıdır, çünkü Allah rehberliğini böyle zalim bir halka ihsan etmez.!
NOT:4) Onlara(İsrailoğulları’na) , Allah tarafından, O’nun birliği ve benzersizliği mesajını bütün dünyaya ulaştırma görevi emanet edilmişti.Ama onlar, Hz.İbrahim, İshak, ve Yakup soyundan gelmiş olmaları sebebiyle kendilerini ‘Allah’ın seçilmiş toplumu’ olarak gördüklerinden ve dolayısıyla, ilahi mesajın başka bir toplum için değil sadece kendileri için geldiğine inandıklarından bu görevi yerine getirmediler.Bundan dolayı, peygamberliğin İsrailoğulları’na mensup olmayan herhangi bir kimseye verilmiş olması ihtimalini inkâr ettiler. Hz.Muhammed (sav) ‘in peygamberliğini, bizzat Tevrat’ta bile o’nun gelişi ile ilgili açık bir haber bulunmasına rağmen, reddettiler.Onlar, Hz. Musa’ya indirilen ilahi kelâmın temel anlamını böylece çarpıtmak suretiyle, bizzat kendileri ondan gerçek bir manevi fayda elde etmeyi ve onun öğretilerine uygun şekilde yaşamayı sağlayamadılar.
9)Siz ey iman ermiş olanlar! Cuma günü namaz için çağrıldığınızda, her türlü dünyevî alışverişi bırakıp, Allah’ı anmaya koşun; eğer bilseniz, bu sizin yararınızadır.
10)Ve namaz bittiğinde yeryüzüne serbestçe dağılın ve Allah’ın lütfundan (rızkınızı) aramaya devam edin; mutluluğa ulaşabilmek için de Allah’ı sıkça anın.
11)…….De ki: ‘Allah katında olan, bütün geçici eğlencelerden ve bütün kazançlardan çok daha hayırlıdır.!Ve Allah rızık verenlerin en iyisidir.!’

61/ SAF SÛRESİ

RAHMÂN , RAHÎM ALLAH ADINA

1)Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah’ın sınırsız şanını yüceltir; çünkü yalnız O’dur kudret ve hikmet Sahibi.
2)Siz ey imana ermiş olanlar! Neden söyledikleriniz ile yaptıklarınız birbirine uymuyor?
NOT:1) İlâhi kelâmın teşvik ve telkin ettiği her şeyi hayata geçirmek istediklerini iddia eden ama sonra bu kararlarında zaaf gösteren herkese hitap etmektedir.
3)Yapmadığınız şeyi söylemeniz Allah nazarında en tiksinti verici şeydir.
6)Ve vaktiyle Meryem oğlu İsa: ‘Ey İsrailoğulları! Şüphesiz, ben, Tevrat’tan geriye kalmış hakikat adına ne varsa hepsini doğrulamak ve benden sonra gelecek olan Ahmed adındaki bir elçiyi müjdelemek için size gönderilmiş olan Allah’ın elçisiyim’ dedi(ğinde de aynı şey geçerliydi)……
NOT:6) Son Peygamberin iki ismi Muhammed ve Ahmed aynı anlamı taşır.10) Siz ey imana ermiş olanlar! (Hem bu dünyada hem de öteki dünyada) şiddetli bir azaptan sizi koruyacak bir alışveriş göstereyim mi size?
NOT:11) ‘Allah, karşılığında cennet vaad ederek, müminlerin canlarını ve mallarını satın almıştır’ (9:111)
11) Allah’a ve Peygamberi’ne inanır ve Allah yolunda malınız ve canınızla gayret gösterirseniz, bu sizin kendi iyiliğinizedir; keşke bilseydiniz.
12) (Eğer böyle yaparsanız), Allah günahlarınızı bağışlayacak ve sizi (öteki dünyada) içinden ırmaklar akan bahçelere ve bu sonsuz mutluluk bahçelerindeki güzel köşklere koyacaktır; bu büyük bir mazhariyettir.

60/ MÜMTEHİNE SÛRESİ

RAHMÂN , RAHÎM ALLAH ADINA

4) ‘Ey Rabbimiz! Sana güveniyor ve Sana yöneliyoruz; çünkü bütün yolların varışı Sana’dır’ (DUA)
5)’Ey Rabbimiz! Bizi hakikati inkâr edenler için bir oyun ve eğlence aracı yapma! Ve günahlarımızı bağışla, Ey Rabbimiz, çünkü Sensin tek kudret ve hikmet Sahibi. (DUA)
8) İnanc(ınız)dan dolayı size karşı savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan sürmeyen (inkârcılara) gelince, Allah, onlara nezaketle ve adaletle davranmanızı yasaklamaz; çünkü Allah adil davrananları sever.
9) Allah, yalnızca, inanc(ınız)dan dolayı size karşı savaşan ve sizi anayurdunuzdan süren veya (başkalarının) sizi sürmesine yardım edenlere dostlukla yaklaşmanızı yasaklar; ve (içinizden) onlara dostluk gösterenlere gelince, gerçek zalimler işte onlardır.

59/ HAŞR SÛRESİ

RAHMÂN , RAHÎM ALLAH ADINA

1) Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ın sınırsız şanını yüceltir; çünkü yalnız O’dur izzet ve hikmet Sahibi.
10) Onlardan sonra gelenler, ‘Ey Rabbimiz!’ diye yalvarırlar, ‘Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve imana ermiş olan(lardan hiçbiri)ne karşı kalplerimizde yersiz ve uygunsuz düşünce ve duygulara yer bırakma. Ey Rabbimiz! Sen şefkat Sahibisin, rahmet kaynağısın. (DUA)
17) Böylece, sonunda ikisi de, (hem hakikati inkâr edenler hem de ikiyüzlüler), kendilerini yerleşip kalacakları bir ateşte bulacaklar; çünkü zalimlerin cezası budur.
18)Siz ey imana ermiş olanlar! Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun; herkes yarın için ne hazırladığına baksın! Ve (bir kez daha) Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
19)ve Allah’tan habersiz olan, bu nedenle Allah’ın da kendileri (için neyin iyi olduğu)ndan habersiz bıraktıkları gibi olmayın; (çünkü) onlar gerçekten sapmış olanlardır.
NOT:25) Yani, Allah’ın insana bağışladığı akıl melekesini kasıtlı bir şekilde yanlış kullanmakla ve- O’ndan gafil olmanın sonucunda- kendi ruhî potansiyelini boşa harcamak suretiyle.
21) Bu Kur’an’ı bir dağa indirmiş olsaydık, dağın ezip büzülerek Allah korkusuyla paramparça olduğunu görürdün. Ve işte (bütün) bu temsilleri, belki düşün(meyi öğrenebil)irler diye insanların önüne koyuyoruz.
NOT:26) Yani, Allah’a ve bütün manevî/âhlâki sınırlara/değerlere karşı gaflet içinde bulunmakla, ruhen hareketsiz bir dağdan daha fazla cansız olanların tersine.
22)Allah O’dur ki,O’ndan başka ilâh yoktur. O, yaratılmışların kavrayış alanı dışındaki şeyleri de, duyuları yahut akıllarıyla kavrayabildiklerini de tek Bilendir. O, Rahman ve Rahim.
23) Allah O’dur ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Mutlak Hakim, Kutsal, Kurtuluşun Tek Kaynağı, İman Bağışlayan, Doğru ile Yanlışın Tek Belirleyicisi, Üstün, Eğriyi Düzeltip Doğruyu İhya Eden, Bütün İhtişamın Sahibi. Şanı yüce olan Allah, insanların ilahlık yakıştırdıkları her şeyden münezzehtir.
24) O, Allah’tır, Yaratıcı, bütün özlere ve görüntülere şekil veren Yapıcı. Bütün mükemmellik vasıfları (yalnız) O’nundur.Göklerde ve yerde olan her şey O’nun sınırsız şanını yüceltir; çünkü yalnız O’dur kudret ve hikmet Sahibi olan.
NOT:Bu surenin son üç ayetinin (22,23,24) fazileti hakkında Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur.Her kim sabahleyin üç defa ‘taşlanmış şeytanın şerrinde Yüce Allah’a sığınırım’ dedikten sonra bu üç ayeti okursa,Allah, ona akşama kadar bağışlanmasını dileyecek yetmiş bin melek görevlendirir. O kimse, o gün ölürse, şehit olarak ölür.Akşamleyin okursa yine böyledir. (Bu açıklama Diyanet işleri Başkanlığının hazırlattığı Kuran’ı Kerim ve Türkçe açıklamalı meali’nden alınmıştır.)

58/ MÜCÂDELE SÛRESİ

RAHMÂN , RAHÎM ALLAH ADINA

3) o halde, ‘Sen bana annem kadar haramsın’ diyerek hanımlarından ayrılanlara ve sonra söylediklerinden geri dönenlere gelince, (onların kefareti) eşlerin tekrar birbirlerine dokunmadan önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak olacaktır; size (burada) tavsiye edilen budur; çünkü Allah yaptığınız her şeyden tamamiyle haberdardır.
NOT:5) Köleliğin az veya çok ortadan kaybolduğu modern çağlarda, ‘bir kölenin veya tutsağın özgürlüğüne kavuşturulması’ kavramı, Muhammed Esed’e göre, bir insanın büyük bir borç yükünün veya yoksulluğun tutsağı olmaktan kurtarmayı içine alacak şekilde genişletilebilir.
4) Ancak, buna imkânı olmayan , (bunun yerine), birbirlerine dokunmadan önce peş peşe iki ay oruç tutacak; ve buna gücü yetmeyen altmış yoksulu doyuracak; bu, Allah’a ve Elçisi’ne inancınızı ispat etmeniz için (gerekli)dir.
Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır;ve hakikâti inkâr edenleri (öteki dünyada) şiddetli bir azap beklemektedir.
NOT:7) ‘Buna gücü yetmeyen/imkânı olmayan ifadesi ise, ya maddî imkânlarının yetersizliğini yahut gerçek veya sembolik kölelikten kurtarabilecek birini bulmanın imkânsızlığını gösterir.Bu ifade, ilk bakışta, ‘köleliğin İslâmî hedeflere uygun olarak ortadan kaldırılacağı ’şartlar ile ilgilidir.
NOT:8) Veya alternatif olarak, bir yoksulu altmış gün süreyle doyuracak, peşpeşe iki ay oruç tutmanın imkânsızlığı ya hastalıktan veya gerçekten engelleyici dış şartlardan olabilir.( örneğin, büyük bir bedenî ve/veya zihnî gayret ve dikkat gerektiren işleri yapma mecburiyeti)
7) Ey insanoğlu), göklerde ve yerde olan her şeyi Allah’ın bildiğinden haberin yok mu? Aralarında gizli gizli konuşan her üç kişinin dördüncüsü mutlaka O’dur, her beş kişinin altıncısı; ister daha az isterse çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar O’nsuz olamazlar…..
11) Siz ey imana ermiş olanlar! Size, ‘Toplumsal hayatınızda birbirinize yer verin!’ denildiğinde yer verin; (karşılığında) Allah da (rahmetinde) size yer verir. Ve ne zaman size, ‘(İyi bir iş için) ayağa kalkın’ denildiğinde ayağa kalkın; (ve) Allah, içinizden iman etmiş olanları ve (hepsinin üstünde), kendilerine (doğru) bilgi tevdî edilenleri (kat kat ) yüceltecektir.Çünkü Allah bütün yapıp-ettiklerinizden haberdardır.
NOT:19) Bu ayet gösteriyor ki, eğer bir kimse, Allah’ın kullarının mutluluğu ve iyiliği için gerekli imkânları arttırırsa, Allah da onun için bu dünyadaki ve öteki dünyadaki bütün iyilikleri arttırır.Bu nedenle, hiçbir akıl sahibi, bu ayet(in maksadını) yalnızca (gerçek) bir toplantıda bir başkasına yer verme ile sınırlayamaz.
NOT:20) ‘Her ne zaman iyi bir iş yapmaya çağrılırsanız, bu çağrıya uyun’ (Katâde’nin sözleri)
NOT:21) Hz. Peygamber’in şu sözü: ‘Bilgin (âlim) bir kişinin (yalnızca) ibadet eden birine (âbid) üstünlüğü, ayın dolunay olduğu gecede bütün öteki yıldızlara üstünlüğüne benzer’ (Îbni Hanbel, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Neseî, İbni Mâce ve Dârimî)
12) Siz ey imana ermiş olanlar! Elçi’ye ne zaman bir şey danış(maya niyetlen)irseniz, bu danışma vesilesiyle karşılıksız yardımda bulunun; bu sizin yararınıza olacak ve sizin (iç) temizliğinizi sağlayacaktır. Ama buna gücünüz yetmezse (bilin ki) Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.
NOT:22) Her mümin, ne zaman kendisini Elçi’nin öğretilerini araştırmaya/öğrenmeye verse, yahut Kur’an’ın tanımladığı gibi, ilâhi kelâmı bize aktaran Elçi’ye ‘danışma’ya niyetlense, ‘karşılıksız yardımda bulunma’sı –bu hem muhtaç bir kişiye maddî yardımda bulunma olabilir, hem de aydınlanmaya muhtaç olan bir kişiyi bilgilendirme ya da zayıf bir insana iltifatta bulunma bile olabilir – tavsiye edilmiştir.
13) (Elçi’ye) danışmanız vesilesiyle kimseye bir yardımda bulunamamaktan dolayı (günah işlemiş olabileceğinizden) korkuyor musunuz? Eğer (imkânlarınızın olmamasından dolayı) bunu yapamazsanız ve Allah size affediciliğini gösterirse, siz de namazlarınızda dikkatli ve devamlı olun ve (sadece) arındırıcı yükümlülüklerinizi yerine getirin ve (böylece) Allah’a ve Elçisi’ne itaat edin. Çünkü Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.
NOT:24) Yani, bir müminin servetini ve gelirini kirinden arındırmayı hedefleyen zorunlu vergiyi (Zekât) bu demektir ki, kişinin karşılıksız yardım olarak daha fazlasını yapma imkânına sahip olmaması bir günah sayılmaz.
22) Allah’a ve Ahiret Günü’ne (gerçekten) inanan, ama (aynı zamanda)- babaları, oğulları, kardeşleri yahut (öteki) akrabaları bile olsa- Allah’a ve Elçisi’ne karşı çıkanları seven bir toplum göremezsin. (Gerçek müminlere gelince), Allah’ın kalplerine imanı nakşettiği ve ilhamı ile güçlendirdiği kimseler onlardır ve (zamanı gelince) onları içlerinden ırmaklar akan bahçelerde barındıracaktır.Allah onlardan hoşnuttur ve onlar da Allah’tan.İşte onlar, Allah’tan yana olanlardır. İşte onlar, Allah’tan yana olanlar, mutluluğa ulaşacaklardır.
NOT:29) Bu ayetin kilit ifadesi; ‘Allah’a ve Elçisi’ne karşı gelenler’ tanımlamasıdır.Yani, Allah’ın mesajına ve Elçisi’nin kişiliğine yahut öğretisine aktif bir düşmanlık besleyenler. İslâm’a aktif olarak düşmanlık yapmayan inkârcılar ile ilişkiler konusunda ise Kur’an, birçok yerde ( meselâ 60:8-9)da, onlara nezaket ve dostluk/yakınlık içinde davranılmasına açıkça izin vermekte ve hatta bunu zımnen emretmektedir

57/ HADÎD SÛRESİ

RAHMÂN , RAHÎM ALLAH ADINA
1) Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ın sınırsız kudretini yüceltir; çünkü yalnız O’dur güç Sahibi, hikmet Sahibi
3) O, İlk ve Son’dur; hem Dış görüntüdür hem de İç Gerçeklik; ve O, her şeyin bilgisine Sahiptir.
NOT:1) O’nun varlığı, öncesiz ve sonrasızdır.O’dan önce hiçbir şey yoktu ve hiçbir şey O’nun gibi sonsuz olmayacaktır.Bu yorum, bizzat Hz. Peygamber’in kendisi tarafından yapılmıştır.Böylece ‘zaman – insan anlayışının ötesindeki bir kavram olarak- bizâtihî Allah’ın yarattığı bir şeydir. ‘O hem Zâhir’dir, hem Bâtın’ yani, ‘O’nun varlığı, fiillerinin/eylemlerinin etki ve sonuçlarından açıkça anlaşılmaktadır (zâhir), halbuki O’nun bizâtihî kendisi, bizim duyularımızın kavrayamayacağı bir gerçekliktir’ (bâtın). (Zemahşerî)
Zâhir = Görmek Bâtın = Duymak (hissetmek)

4) O, gökleri ve yeri altı evrede yaratmış ve kudret ve egemenlik tahtına oturmuştur.O, hem toprağa giren ve ondan çıkan her şeyi, hem de gökten inen ve ona yükselenleri bilir.Nerede olursanız olun O sizinle beraberdir; ve Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.
5) Göklerin ve yerin mülkü O’nundur; ve bütün işler ( asıl kaynağı olan) Allah’a döndürülür.
6) O, gündüzü kısaltarak geceyi uzatır,ve geceyi kısaltarak gündüzü uzatır;ve O, (insanların) kalpler(in)de olanı eksiksiz bilir.
7) Allah’a ve Elçisi’ne inanın ve O’nun size emanet olarak tevdî ettiği şeylerden başkaları için harcayın; çünkü sizden imana eren ve (Allah yolunda) sınırsızca harcayanlar büyük bir mükâfat göreceklerdir.
NOT:5) İnsanın ‘sahip olduğu ‘ her şeyin Allah’ın tevdî ettiği bir emanetten başka değildir.Çünkü ‘göklerde ve yerde olan her şey’ O’na aittir, insan ise sadece onların kullanımına yetkilidir.
8) Elçi, sizi Rabbiniz (olan Allah)a inanmaya çağırdığı halde ve O sizden bir taahhüt almış bulunduğu halde neden Allah’a inanmazsınız? (Herhangi bir şeye) inanabildiğiniz halde (O’na neden inanmıyorsunuz?)
NOT:6) Allah’ın ‘söz/ taahhüt alması, Allah tarafından insana bahşedilen ve her sağlıklı insanın Allah’ın yaratıcılığının tabiattaki bütün tezahürlerini gözlemek ve elçilerinin öğretilerine kulak vermek suretiyle, Allah’ın varlığının gerçekliğinin kavramasına imkân veren akıl melekesine bir işarettir. ( 7:172)
11) Kimdir Allah’a güzel, bereketli bir borç verip, onu kat kat fazlasıyla geri alacak olan? Böyle (yapan)lar değerli ve anlamlı bir mükâfat görecekler,
NOT:11) İnsanın hiçbir karşılık beklemeden, sadece Allah rızası için yapabileceği her şeyi kapsamaktadır.Karşılıksız olarak yapılan yardım.
12) bütün mümin erkekleri ve mümin kadınları önlerinde ve sağ taraflarında hızla yayılan ışık dalgalarıyla göreceğin Gün, (o Gün onlar şu hitapla karşılanacaklar:) ‘Bugün size bir müjde (var), içinden ırmaklar akan, mesken edineceğiniz bahçeler! Bu, en büyük mazhariyettir.’
NOT:12) Müminlerin önünde ve sağ taraflarında, onların ‘Allah’ı bilmelerinin, yüksek ahlâkî seviyelerinin ve kör bir idraksizlikten ve kötü fiillerden uzak olmalarının’ bir sonucu olarak ‘hızla yayılan ışık’ ile sembolize edilmiştir. (Râzî)
13) O Gün ikiyüzlü erkek ve kadınlar, imana ermiş olanlara; ‘Bizi bekleyin’ diyecekler, ‘Sizin nurunuzdan bir (parça) ışık alalım’ (Ama) onlara: ‘Geriye dönüp gidin ve (kendinize ait) bir ışık arayın’ denilecek. Bunun üzerine onlar(la müminler) arasına kapısı olan bir duvar çekilecek; içinde rahmet ve şefkat bulunacak, dışında ise azap.
NOT:13) Burada, sadece doğrudan ‘ikiyüzlüler’ değil, aynı zamanda inançlarında kararsız ve ahlâki değerlerinde zayıf olmalarından dolayı kendi kendilerini kandırmaya eğilimli olan kimseler de kastedilmektedir.
‘Geriye dönüp gidin ve kendinize ait ışık arayın’ dan kasıt; yani ‘yeryüzünde yaşarken ışığı/aydınlığı aramış olmalıydınız.’
Geçek müminler ile ikiyüzlüleri (veya inancı zayıf olanları) ayıran duvardaki kapının vurgulanmış olması; ikinci grubun pişmanlık duymaları ihtimaline işaret etmektedir.
14) O(nun dışında kala)nlar, şu (içindeki)lere, ‘Sizinle değil miydik?’ diye seslenecekler. Berikiler, ‘Evet öyleydi’ diye cevap verecekler, ‘Ama siz kendi kendinizi ayarttınız, (inancınızda) tereddüt gösterdiniz; (yeniden dirilme konusunda) şüpheye kapıldınız ve Allah’ın buyruğu ulaşıncaya kadar, kuruntunuz sizi yoldan çıkardı; çünkü, Allah hakkındaki ayartıcı düşünceler(iniz) sizi yanılgıya sürükledi.
NOT:16) Yani, ‘dünyevî kazançları arttırarak’ veya ‘kişisel güvenliğiniz için korkuya kapılmak suretiyle’ her ikisi de hem yarım gönüllüleri hem de ikiyüzlüleri karekterize eder.
16) İmana ermiş olanların kalplerinin , Allah’ı ve (kendilerine) indirilen hakikati anarken acizliklerini fark etmelerinin zamanı gelmedi mi? (Ve vakti gelmedi mi) kendilerin daha önce vahiy indirilmiş olanlara ve zamanın geçmesiyle kalpleri katılaşarak çoğu (bugün) yoldan sapmış olanlara benzememelerinin.
NOT:22) Yani, ‘Allah’ı ve O’nun vahyini hatırlamak, onları kibirlendirmek yerine acizliklerini görmeye sevk etmez mi?’ Bu, ‘iman etmeye’ karşı duyulan her türlü küçümsemeye ve büyüklük taslamaya karşı – kendilerini ‘sofu’ gören bazı insanlara çok fazla bulaşan zaaf- güçlü bir uyarıdır.Kendilerin daha önce vahiy indirilenler’den kasıt; kendilerini ‘Allah’ın seçkin toplumu’ olarak gören ve bu nedenle başından beri kendilerini O’nun rızasına mazhar olmuş sayan Yahudiler arasındaki kibirli olanlara bir işarettir.
17) …… Ve aklınızı kullanabilesiniz diye, mesajlarımızı sizin için kolay anlaşılır kıldık.
20) Bilin ki, (ey insanlar), bu dünya hayatı, sadece bir oyundan,geçici bir eğlence ve güzel bir gösteriden, birbirinizle büyüklük yarışı(na girişmenizden) ve daha çok servet ve çocuk sahibi olma hırsın(ız) dan ibarettir…….
NOT:29) ‘Biz göğü ve yeri ve ikisi arasındaki her şeyi bir anlam ve amaçtan yoksun yaratmadık’ (38:27) ‘Sizi boş ve anlamsız bir oyun olsun diye yarattığımızı mı sanırsınız?’ (23:115)
Hayat, bizatihî Allah’ın bir armağanı ve her türlü nimetin potansiyel kaynağı olduğu halde, duyarsız ve kör bir şekilde ve manevî değerleri ve endişeleri gözardı ederek yani öteki dünyayı hiçe sayarak yaşanması halinde, bu olumlu niteliğini tamamen yitirir.
22) Hiçbir musibet, daha önce buyruğumuzda (öngörülmüş) olmadıkça ne yeryüzünün ne de sizin başınıza gelmez; şüphesiz bu Allah için kolay (bir iş)tir.
23) (Bunu bilin ki), elinizden kaçan (iyi ve güzel) şeylere üzülmeyesiniz ve elinize geçen (iyi ve güzel) şeylerle de (boş yere) şımarmayasınız; çünkü Allah kendini beğenip küstahça davrananları sevmez.
NOT:37) Böylece, ne vuku bulduysa, vuku bulmak zorunda olduğunu- vuku bulmamasının mümkün olmadığını- çünkü,onun Allah tarafından, akıl-sır ermez plânı uyarınca irade edildiğini bilmesi, gerçek bir mümini, karşılaşacağı her türlü iyi veya kötü şeyi bilinçli bir tevekkül ile karşılamaya sevk etmektedir.
27) Ve sonra onların ardından öteki elçilerimizi gönderdik; ve (zaman içinde) arkalarından kendisine İncil verdiğimiz Meryem oğlu İsa’yı gönderdik; o’na (sadık bir şekilde) uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Ruhbanca riyazete gelince, Biz onlara bunu emretmedik; Allah’ın rızasını kazanmak arzusuyla onu kendileri uydurdu. Ama sonra ona, (her zaman) gerektiği gibi uymadılar; böylece Biz, (gerçekten) iman etmiş olanlara karşılığını verdik, ama onların çoğu yoldan çıkmışlardı.
NOT:47) Ruhbâniyye terimi, Hristiyanlığın ilk döneminin belirgin özelliği olan ama İslâm’ın tasvip etmediği bir tavır.
NOT:48) ‘Onu kendileri uydurdu (çünkü) Biz onu kendilerine emretmedik. (Biz onlara) sadece Allah’ın rızasını arama(yı emrettik).’
NOT:49) Yani, onların tümü, onu doğru şekilde anlamış/ müşahede etmiş değildir.Çünkü zaman içinde onların çoğu-yahut -daha doğrusu, ilk zâhitlerden sonra gelenlerin büyük kısmı Teslis ve Allah’ın Hz. İsa’da tecessümü doktrinlerini kabul etmek ve boş bir şekilciliğe saplanmak suretiyle bağlılıklarını bozdular. (Râzî). İsrailoğulları’nın bir kısmı o’nu bir peygamber ve dolayısıyla, sadece yaratılmış bir beşer olarak kabul ederken, diğerleri zaman içinde o’nu ‘Allah’ın oğlu-ve dolayısıyla, ‘Allah’ın tecessümü- olarak görmek suretiyle bu gerçeği inkâr ettiler; diğer bir bölümü ise o’nu ve mesajını tamamiyle reddettiler. Hz.İsa’nın ilk izleyicilerinin o’nu sadece bir beşer olarak gördükleri gerçeği, milâdi takvimin ilk üç veya dört yüzyılı boyunca devam etmiş olan birçok teolojik tartışmadan açıkça anlaşılmaktadır.(61:not:15)
28) Siz ey imana ermiş olanlar! Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincine varın ve O’nun Elçisi’ne inanın, ki O, size rahmetinden iki kat versin ve sizin için (aydınlığında) yürüyeceğiniz bir ışık yaksın ve (geçmiş günahlarınızı) bağışlasın; çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.
NOT:51) Bu şekilde hitap edilen toplum, önceki ayetten anlaşılacağı gibi, geçmiş vahyin mensupları (ehlu’l- kitâb) ve özellikle Hz. İsa’nın sadık izleyicileridir.
29) Ve geçmiş vahyin mensupları bilsinler ki, Allah’ın lütfu üzerinde hiçbir güçleri yoktur; bütün lütuf (yalnızca) Allah’ın elindedir; onu dilediğine verir; Allah sonsuz lütuf Sahibidir.
NOT:53) Yani, kendilerinin Allah’ın hiçbir nimeti üzerinde özel bir imtiyaza sahip olmadıklarını bilsinler. Bu ifade, ilk bakışta , peygamberlik makamının İsrailoğulları’nın özel bir ‘imtiyaz’ı olduğu düşüncesiyle Muhammed (sav) indirilen vahyi reddeden Yahudilere ve aynı zamanda Kitâb-ı Mukaddes’in izleyicileri olarak bu temelsiz iddiayı zımnen kabul etmiş olan Hristiyanlara seslenmektedir.

56/ VÂKI'A SÛRESİ

RAHMÂN , RAHÎM ALLAH ADINA

7) ( İşte o Gün) siz üç sınıf(a ayrılmış) olacaksınız;
8) Kiminiz doğruyu bulmuşlardan olacak; Ah! ne (mutlu) kimselerdir doğruyu bulmuş olanlar!
NOT:2) Sağdakilerden veya sağdaki insanlardan. Sağ kavramı doğruluk/dürüstlük anlamındadır.
9) Ve kiminiz kötülüğe batmışlardan olacak; Ah! ne (mutsuz) kimselerdir kötülüğe batmış olanlar
NOT:3) Soldakilerden veya soldaki insanlardan. Sol kavramı ise eğrilik/ kötülük’e işaret etmektedir.
10) Önde olanlar ise (hayatta iken, inanç ve güzel fiillerde ) öne çıkanlar olacak;
11)(her zaman) Allah’a yakınlık sağlayanlar!
12) (Onlar) esenlik ve mutluluk bahçelerinde (yaşayacaklar),
13) çoğu eski zamanların,
14) ama (sadece) pek azı sonraki dönemlerin (insanları)
NOT:4) ‘Çoğu’, ‘pek azı’ ifadelerindeki vurgu, insanların inançlarındaki ve ahlâki gelişmelerindeki mükemmellik unsurunun tarihi süreç içinde giderek azalmasına bir işarettir.
27) Dürüst ve erdemli bir hayat yaşayanlara gelince, nedir bu dürüst ve erdemli hayat sürenler(in ödülü)?
39) bir kısmı eski zamanlardan,
40)bir kısmı da sonraki zamanlardan.
NOT:16) Bu gruptaki insanlar için ‘sağdaki’ler de denmektedir.Bunlar, inanıp doğru ve yararlı işler yapmakta her zaman fazla önde olmayan , ama hata yaptıktan ve günah işledikten sonra tedricen dürüstlüğe ve erdemliliğe ulaşanlardır. (Râzi) Ama ‘önde olanlar’ kadar iyi bir hayata sahip olamasalar da, nihaî kazanç olarak yani ‘önde olanlar’ ile aynı ruhî doygunluk seviyesine ulaşacaklardır. Her zaman ‘Allah’a yakın’ bulunan- ve sayıları zaman geçtikçe azalan – ‘önde olan’lardan farklı olarak, ilk bocalama ve günahtan sonra dürüstlüğe ve erdemliliğe ulaşmış olanlardan da her zaman çok sayıda bulunacaktır.
41) Kötülükte ısrar edenlere gelince, nedir bu kötülük ısrarcıları(nın cezası)?
62) Ve ( mademki) baştaki yaratılışınızı(n mucizevî bir olay olduğunu) biliyorsunuz; öyleyse, neden (Bizim hakkımızda) düşünüp dersler çıkarmazsınız?
77) O, gerçekten değerli bir hitabedir,
78)sağlam korunan ilâhî kelâm içinde (insana tebliğ edilmiş)tir
79) ki ona ancak (kalben) temiz olanlar dokunabilir;
NOT:27) Yani, sadece temiz kalpli olanlar onu doğru olarak anlayabilir ve ondan bir fayda elde edebilirler.
80) bütün âlemlerin Rabbinden (gelen) bir vahiy!
83) Peki, öyleyse, (ölüm döşeğindeki bir adamın) boğazına (son nefesi) dayandığında,
84) siz de (çaresiz bir şekilde) durup seyrederken,
85) ve (Bizi) görmediğiniz halde, Biz ona sizden daha yakınken,
86) peki öyleyse, eğer (Bize) bağımlı olmadı(ğınızı düşünüyor)sanız,
87) o (bitip tükenen hayatı) geri döndürebilir misiniz, eğer iddianızda haklı iseniz?
88) (Hepiniz ölümü tadacaksınız). Eğer bir kimse Allah’a yaklaşanlardan olursa,
NOT:30) Yani ‘önde gelenler’den olursa
89) (öteki dünyada onu) mutluluk, gönül rahatlığı ve esenlik bahçesi (bekler).
90) Ve yine eğer bir kimse dürüst ve erdemli bir hayat sürenlerden olursa,
NOT: Yani ‘sağdakiler’den olursa
91) (cennette şu sözlerle karşılanacaktır); ‘Dürüst ve erdemlilerden (olan) sana selâm olsun!’

55/ RAHMÂN SÛRESİ

RAHMÂN , RAHÎM ALLAH ADINA
3) O, insanı yarattı;
4) ona açık ve berrak şekilde düşünmeyi ve konuşmayı öğretti
NOT:1) Beyân terimi; bir şeyin (zihinsel olarak) açıklanma ve tanımlanmasını belirtir.-hem düşünme hem de konuşma için geçerlidir-; çünkü, bir şeyi veya bir düşünceyi anlaşılır kılma ve başka şeylerden veya düşüncelerden kavramsal olarak farklı kılma melekesi ile bu konuya hakimiyet, konuşma veya yazma dilinde ifade etme gücünü oluşturur.
6) yıldızlar ve ağaçlar (O’nun önünde) yere kapanırlar.
7) Ve O, gökleri yükseltti ve (her şey için) bir ölçü koydu
8) ki, (siz ey insanlar), asla (doğruluk ve haklılık) ölçüsünden şaşmayasınız;9
)öyleyse, (yaptıklarınızı) adaletle tartın ve ölçüyü eksik tutmayın13)Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkâr edebilirsiniz?
NOT:4) Bu surede defalarca tekrarlanan bu nakarat, sadece Allah’ın kullarına verdiği nimetlerle değil, ama daha genel olarak O’nun yaratıcılığının bütün tezahürleri ile ilgilidir.
19) (O) , birbirlerine kavuşup karışabilmeleri için iki büyük su kütlesini serbest bırakmıştır;
20) (ama) aralarında aşamayacakları bir engel var.
NOT: Bakınız (25:53 not:42)
29) Göklerde ve yerdeki bütün mevcudat O’(nun kanunları)na tâbidir; (ve) O, her gün Kendini bambaşka (şaşkınlık verici) bir yolla ifade eder.

54/ KAMER SÛRESİ

RAHMÂN , RAHÎM ALLAH ADINA
15) Ve böyle (yüzen gemi)leri (insana rahmetimizin) ebedî bir işareti kıldık; öyleyse, yok mudur ondan ders almak isteyen?
NOT:8) ‘bir işaret kıldık’ burada değinilen işaret; Allah’ın insan beynini icat yeteneğiyle ve dolayısıyla bilinçli çabası sayesinde hayatının imkânlarını zenginleştirme gücü ile donattığına işarettir.
17) Bu nedenle, BİZ BU KUR’AN’I AKILDA KOLAY TUTULUR KILDIK; ÖYLEYSE, YOK MUDUR ONDAN DERS ALMAK İSTEYEN?
NO:11) Zikr ismi, öncelikle ‘hatırlama’yı veya Râğıb’ın tanımladığı gibi ‘(bir şeyi) zihinde tutma’yı gösterir. Anlama ve hatırda tutma, zihinde taşımayı kapsar.
49) Bakın, Biz her şeyi gerekli ölçü ve nisbette yarattık.
50) Bizim (bir şeyi) takdir etmemiz ve (onun meydana gelmesi) göz kırpması gibi bir anlık bir (fiil)dir.
53)ve (insanın yaptığı) her şey, ister küçük isterse büyük olsun, (Allah’ın nezdinde) kaydedilmektedir.
NOT: Bütün vahyedilmiş dinlerdeki temel ahlâki öğretiler aynıdır. Allah ‘bir toplumu, (doğru ile eğrinin anlamı konusunda) bilgisiz/ habersiz olduğu sürece, yaptığı yanlışlıklardan dolayı yok etmeyecektir’. (54:52)

53/ NECM SÛRESİ

RAHMÂN , RAHÎM ALLAH ADINA

10) Böylece (Allah), vahyedilmesini uygun gördüğü her şeyi kuluna vahyetmiş oldu.
NOT:6) Bu ayet, en derunî anlamıyla, Allah’ın seçilmiş peygamberlerine bile, varlığın, hayatın ve ölümün gerçek anlamını, evreni yaratmasındaki maksadın ve bizzat evrenin kendisinin gerçek sırlarını tamamen açmadığını gösterir.
13) Ve onu bir kez daha gördü,
NOT:Yani o meleği ‘gerçek şekli ve hüviyeti içinde’ ortaya çıkmış olarak gördü.
14) en uzak noktadaki sidre ağacının yanında,
NOT:10) Yani, sırlarla dolu ‘mi’râc’ tecrübesi sırasında. Râğıb, ‘sidratu’l- muntehâ ifadesinde dile getirilen görüntüyü açıklarken, yapraklarının gölgesinden dolayı sidr (Arabistan’daki hurma ağacı) Kur’an’da ve mi’râc ile ilgili hadislerde, cennetin ‘gölgesi’nin –yani, ruhî sükunet ve esenliğinin- bir sembolü olarak kullanıldığını söyler. El-muntehâ sıfatı (en uzak nokta) ,Nihâye’de işaret edildiği gibi, Allah’ın, yaratılmış varlıkların ulaşabileceği bilgilere bir sınır koyduğu gerçeğinin bir göstergesi olarak alınabilir; bu da, özellikle, ne kadar kapsayıcı ve nüfûz edici olsa da, insan bilgisinin bile – cennette (vaad edilen nimet bahçesi) – Yüce Allah’ın yalnız kendisine sakladığı nihaî gerçekliğin bilgisine asla ulaşamayacağını gösterir.
15)vaad edilen bahçenin yakınında,
16) meçhul bir parlaklığın çevresini sarıp kuşattığı sidre ağacının başında,
17) (Dikkat edin), göz ne kaydı, ne de (başka yöne) çevrildi;
18) ve o, gerçekten de Rabbinin en muhteşem sembollerinden bir kısmını gördü.
NOT:12) Hz. Peygamber’e, nihaî gerçekliğin hepsinin değil, ama bir kısmının gösterildiği (yani anlatıldığı) belirtiliyor.
26) Çünkü, göklerde ne kadar çok melek olsa da, onların şefaati (hiç kimseye) en ufak bir fayda sağlamayacaktır; meğer ki, Allah dilediği ve razı olduğu kimse için (şefaat) izni vermiş olsun.
NOT:19) Bakınız ,şefaat ile ilgili olarak (10:3 , 10:18)
27) Bakın, (ancak) öteki dünyaya (samimiyetle ) inanmayanlar, melekleri dişi varlıklar olarak görürler.
29) O halde, Bizi anmaktan uzak duran ve bu dünya hayatından başka bir şeye önem vermeyenlere mani ol,
30) ki, bu onlar için bilinmeye değer tek şeydir.Şüphe yok ki, Rabbin, kimin O’nun yolundan saptığını ve kimin O’nun rehberliğine uyduğunu hakkıyla bilir.
31)Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’a aittir. O, kötülük yapanlara yaptıklarının karşılığını verecek ve iyilik yapanları da katıksız iyilikle ödüllendirecektir.
NOT:23)İyi davranışlar, hak ettiklerinin kat kat fazlasıyla ödüllendirilecekleri halde, kötülükler tam karşılıkları kadarıyla cezalandırılacaklardır.
32)Büyük günahlardan ve çirkin fiillerden kaçınanlara gelince, onlar arada bir hataya düşeler de (bilsinler ki) Rabbin bağışlamada cömerttir. O, sizi toz-topraktan var ederken de, annelerinizin rahminde saklı bulunduğunuzda da sizinle ilgili her bilgiye sahiptir; o halde, kendinizi saf ve temiz görmeyin; (çünkü) O, kimin Kendisi’ne karşı sorumluluk bilinci taşıdığını en iyi bilendir.
NOT:24) Samimi bir tevbeden sonra –bir kasıt olmaksızın- günaha giren kimseler ifade ediliyor. ‘İnsan zayıf yaratılmıştır’ (4:28) yani yaratılıştan gelen zayıflık nedeniyle, insan günaha yatkındır. İnsan ‘kendi saflığı konusunda kibirlenmemeli’ , aksine, mütevazi olmalı, unutulmamalıdır ki; ‘Allah, dilediğini temizler/arındırır’ (4:49)
38) ve hiç kimse, kimsenin yükünü taşıyacak değildir.
NOT:31)Bu temel ahlâki kural, Kur’an’da beş kez geçmektedir. Bu kuralın anlam ve sonucu üç aşamalıdır.Birincisi; insanoğlunun doğumundan itibaren yüklendiği ‘ilk günah’ şeklindeki Hristiyan doktrini kesinlikle reddedilmektedir. İkincisi; kişinin günahlarının bir azizin ve peygamberin kendini feda etmesi sayesinde ‘bağışlanabileceği’ fikri reddedilmektedir. (örneğin; Hz. İsa’nın insanlığın günahkârlığı için, vekâleten kendini feda etmesi şeklindeki Hristiyan doktrininde veya insanın Mihtras tarafından vekâleten kurban edilmesi şeklindeki daha eski Pers doktrininde olduğu gibi), üçüncüsü; günahkâr ile Allah arasındaki herhangi bir ‘aracılık’ ihtimali reddedilmektedir.
39) ve insana, uğrunda çaba gösterdiği dışında bir şey verilmeyecektir.
NOT:32) Hz. Peygamber’in sahih rivayetlere dayanan temel bir Hadisi: ‘Eylemler, (onları vücuda getiren) niyetlere göre (değerlendirilecek)tir ve kişinin hesabına sadece bilinçli olarak niyetlendiği (eylemler) kaydedilecektir.’ Yani, her ne yapmışsa, onu yaparken taşıdığı niyetlerdir önemli olan.Vurgulanması gerekir ki, Kur’an’ın ahlâki sisteminde ‘eylem (amel) terimi, iyi veya kötü herhangi bir eylemin kasıtlı olarak tamamlanmasını (ikmalini) kapsadığı gibi, doğru veya yanlış her inancın bilinçli olarak dile getirilmesini de kapsar; kısaca, insanın bilinçli olarak amaçladığı ve sözle ya da eylemle ifade ettiği her şey.
40)ve zamanı geldiğinde, kendisine çabası(nın gerçek anlamı) gösterilecek,
41) ve sonra ona tam karşılığı verilecektir.
42) ve (bütün mevcudatın) başı ve sonu Rabbinin katındadır.
NOT:34) Evrenin hem zaman hem de mekân olarak başlangıç ve bitişini ve her şeyin doğduğu ve varacağı kaynağı gösteren bir tanımlama.
59)Siz bu haberleri tuhaf mı buluyorsunuz?
60)Ağlayacağınıza gülüyorsunuz;
61)ve eğlenip duruyorsunuz.

52/ TÛR SÛRESİ

RAHMÂN , RAHÎM ALLAH ADINA
21)Kendileri iman eden ve soyları bu imanı sürdürecek olanlara gelince, Biz onları soyları ile bütünleştirecek ve işlerini heder ettirmeyeceğiz; (ama sonuçta) herkes kendi kazandığının hesabını verecek.
NOT:9) Çocuklarının dürüst ve erdemli oluşlarının anne-babalarının faziletini arttıracağına işaret edilmektedir.
Anne-babaların iyiliği, çocuklarını bireysel sorumluluktan kurtarmaz.

23) ve orada, (cennette) birbirlerine, boş konuşturmayan ve günaha sokmayan kâseler uzatacaklar.
24) Ve onları (ölümsüz) gençlikler bekleyecek, (sanki) kendi kendilerinin (çocuklarıymış gibi), kabuklarının içinde saklanan inciler gibi (saf ve temiz).
NOT:12) Cennet olarak adlandırılan yerdeki yaşayışın bozulmazlığına – yani ebedî gençliğe – sembolik bir işarettir.(56:17-18)
25) Ve (böylece nimet tattırılanlar), birbirlerine dönerek (geçmişte yaşadıkları hakkında) sorular soracaklar.
NOT:14) Sembolik olarak ifade edilen bu ‘birbirlerine, geçmiş hayatları hakkında soru sormaları’ , Kur’an’da sıkça zikredilen , insanın bireysel bilincinin, bedensel ölümden sonra da kesintisiz biçimde yaşamaya devam ettiği gerçeğini vurgulamaktır.
26) Onlar, ‘bakın ‘ diyecekler, ‘eskiden, çoluk-çocuğumuz arasında yaşadığımız sıralarda, (Allah’ın bizden razı olmadığını düşünerek) korku içindeydik;
27)ve bu durumdayken Allah bizi lütfuyla inayetlendirdi ve (çaresizliğin) yakıcı fırtınalarının azabından bizi korudu.
28) Şüphesiz biz bundan önce (yalnız) O’na yalvarırdık; (ve O, bize şimdi gösterdi ki) yalnız O’dur gerçekten iyilik eden ve gerçek rahmet kaynağı.
NOT:16) Yeniden dirilme sırasında, nimet verilenlere bağışlanacak olan vasıtasız ve kuşatıcı bir basirete işaret edilmektedir.
35) (Yoksa onlar, Allah’ın varlığını inkâr mı ediyorlar?) Kendileri, hiçbir (sebep) olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendi kendilerinin mi yaratıcılarıdırlar?
NOT:20) Yani, O’nun vahyini inkâr etmek suretiyle gizlice varlığını da mı inkâr ediyorlar?
47) Gerçek şu ki,zulüm işlemeye şartlanmış olanları, (öteki dünyadaki korkunç azaptan) daha yakın bir azap beklemektedir; ama çoğu bunun farkında değil.
NOT:27) Kur’an 32:21 de olduğu gibi burada da, her şer fiilin, bu dünyada bile onu işleyenleri şu veya bu şekilde etkileyeceği gerçeğini vurgulamaktadır.Bu etki, ya onu, çevresinin dostluğundan yoksun bırakarak iç yalnızlığını derinleştirmek veya daha dolaysız bir şekilde, gerçek bir mutluluğu ve tatmini imkânsız kılacak şartları yaratmak suretiyle gerçekleşir.
48)O halde Rabbinin hükmünü sabırla bekle, çünkü sen gözümüzün önündesin, ve her ne zaman ayağa kalkarsan Rabbinin sınırsız şanını hamd ile yücelt,
NOT:28) Yani, ‘Bizim korumamız altındasın’.
49) gece ve bütün yıldızların çekildiği an O’nun şanını yücelt.

51/ ZÂRİYAT SÛRESİ

RAHMÂN , RAHÎM ALLAH ADINA

15)(Ama), Allah’a karşı sorumluluk bilinci duyanlar, kendilerini bahçeler ve pınarlar arasında bulacaklar,
16)Rablerinin bağışlayacağı her şeyden istedikleri gibi yararlanarak; (çünkü) onlar geçmişte iyi şeyler yapan (insan)lardı;
17)gecenin çok az bir kısmında uyurlardı,
18)bağışlanmak için kalplerinin derinliğinden gelerek yalvarırlardı;
19)ve sahip oldukları her şeyden, (yardım) isteyenlere ve sıkıntı içinde bulunanlara bir pay (ayırırlardı)
NOT:12) ‘Sıkıntı içinde bulunanlara ‘(Ama buna rağmen yardım dileyemeyenlere), bu ifade, ister insanlar, isterse konuşma yeteneğinden yoksun hayvanlar olsun, bütün canlı varlıklar için geçerlidir. (Râzi) ve ihtiyacın maddî mi, yoksa manevî mi olduğu önemli değildir.
20)Yeryüzünde, içlerinde hiçbir şüphe duymadan inananlar(ın görebileceği, Allah’ın varlığının) işaretleri vardır.
NOT: İşaret = Delil
21)tıpkı kendi kişiliğiniz üzerinde de (O’nun işaretleri bulunduğu) gibi , (bunları) görmüyor musunuz?
NOT: (Bakınız 45:4 not:3)
22)(Yeryüzündeki) azığınızın ve (ölümden sonraki hayat için) vaad edilen her şeyin (kaynağı) göktedir.
NOT:14) Yani hem maddî (yağmur), hem de manevî (hakikat ve rehberlik) nimetleri.
23)yerin ve göğün Rabbine and olsun ki, bu (ölümden sonraki hayat) gerçektir; konuşma (yeteneği)ne sahip olmanız kadar gerçek.
47)Evreni (yaratıcı) güc(ümüz) ile inşa eden Biziz; ve, şüphesiz Biziz onu istikrarlı bir şekilde genişleten.
NOT:31) Evrenin sonlu bir büyüklüğe sahip olmasına rağmen, alan olarak sürekli genişlediği gerçeği.
49)Ve her şeyin karşıtını yarattık, ki (Allah’ın Tek olduğunu) anlayabilesiniz.
NOT:33) ‘her şeyi çift çift yarattık’ (36:36 not:18)
50) Böylece, (ey Muhammed, onlara söyle), ‘(Sahte ve kötü olan her şeyden’) Allah’a sığının! Gerçek şu ki, ben, O’nun tarafından görevlendirilmiş açık bir uyarıcıyım!
51) Allah’ın yanı sıra başka hiçbir şeye ilâhlık yakıştırmayın. Şüphesiz ben, O’nun tarafından görevlendirilmiş açık bir uyarıcıyım.
54)O halde, onlardan yüz çevir, (bu durumda) senin bir suçun olmaz;
55) ama yine de(kulak veren herkese) hatırlatmaya devam et, çünkü bu hatırlatmalar müminlere fayda sağlar.
56)VE (ONLARA SÖYLE) GÖRÜNMEZVARLIKLARI VE İNSANLARI SADECE (BENİ TANIMALARI VE) BANA KULLUK ETMELERİ İÇİN YARATTIM.
NOT:38) Bütün akıl sahibi varlıkların yaratılmasındaki temel amaç; onların Allah’ın varlığını tanımaları ve bundan dolayı, kendi var oluşlarını bilinçli olarak O’nun iradesi ve plânı ile uyumlu hale getirme isteği duymalarıdır.İşte bu iki aşamalı tanıma ve isteme kavramlarıdır ki, Kur’an’ın KULLUK olarak tanımladığı şeye derin anlamını verir. Bu manevî çağrı, hiçbir şeye muhtaç olmayan ve sınırsız güç sahibi olan Yaratıcı’nın herhangi bir farazî ‘ihtiyac’ından doğmuş değildir; tersine, her şeyi kuşatan ilâhi iradeye, bilinçli olarak kendini teslim etmek suretiyle, bu iradeyi kavramayı ve böylece bizatihi Allah’a daha yakın olmayı ümid eden kulun, ruhî gelişmesinin bir aracı olarak öngörülmüştür.