28/ KASAS SÛRESİ

RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA

5)Fakat Biz istiyorduk ki, yeryüzünde hor ve güçsüz görülen kimselerden yana çıkalım, onların dinde öncüler olmasını sağlayalım,….
14)Derken, (Musa) ergenlik çağına ulaşıp (zihnen) iyice olgunlaşınca, kendisine (doğruyla eğriyi birbirinden ayırmaya yarayan) güçlü bir muhakeme yeteneği ve ilim verdik; iyiliğe yatkın olanları Biz işte böyle mükâfatlandırırız.
15)Ve (Musa) halkının (şehirde olup bitenden) habersiz (evlerinde oturdukları bir gün) şehre indi; ve biri kendi halkından, ötekisi düşmanlarından olan iki adamın birbirleriyle kavga ettiğini gördü. Kendi halkından olan kişi, düşman tarafından olan kişiye karşı o’nu yardıma çağırdı; bunun üzerine Musa onu yumrukla devirip işini bitirdi. (Ama hemen sonra kendi kendine) ‘Bu düpedüz Şeytan’ın işi’ dedi, ‘Doğrusu o (insanı) yoldan çıkaran apaçık bir düşmandır.
NOT:15) Yukarıdaki ayette anlatılan olayda Mısır’lı değil,İsrailoğulların’dan olan adam suçludur.Hz.Musa, olayda hangi tarafın haklı olduğunu anlamaya çalışmadan, kendi kavminden olan İsrailoğulların’dan olan adamın yardımına koşmuş; ama hemen sonra , sadece bir adam öldürdüğü için değil, fakat bunu kendi ırkından (kâbilevî ) olan adama peşin hükümle yardım ettiği için, bir suç işlemiş olduğunu fark etmiştir.Bunun için de,’Bu düpedüz Şeytan’ın işi’ demiştir.Hz.Musa’nın kıssasının bu bölümünde asıl işaret edilmek istenen husus budur.Bu konudaki Kur’an’î anlayışa Hz.Peygamber tarafından da her fırsatta dikkat çekilmiştir.Rivayet edilen meşhur hadislerden biri şudur:Hz.Peygamber sık sık, ‘Kâbilevî asabiyetle ortaya atılan kişi bizden değildir’, Kâbilevî asabiyet yüzünden kavgaya giren bizden değildir’, ‘kâbilevî asabiyet yüzünden ölen bizden değildir’ demiştir.Kendisinde ‘kâbilevî asabiyetin ‘ne olduğu sorulduğunda, Hz.Peygamber , ‘haksız oldukları bir konuda insanın kendi halkına/kabilesine arka çıkmasıdır’ demiştir.
24)Bunun üzerine ,(Musa) onların (hayvanlarına) su verdi; sonra gölgeye çekilip, ‘Ey Rabbim, bana bahşedeceğin her hayra öylesine muhtacım ki’, diye niyazda bulundu. (DUA)
30)Fakat oraya yaklaşınca, o kutlu yerde, vadinin sağ yamacındaki (yanan) ağaç yönünden kendisine; ‘Ey Musa, BENİM BEN, ALLAH, ÂLEMLERİN RABBİ!’ diye seslendi.
48)Buna rağmen, yine de kendilerine katımızdan hakikat geldiği zaman ‘Niçin ona da Musa’ya verilenin bir benzeri verilmedi’ derler. Fakat böyleleri, bundan önce, Musa’ya verileni de inkâr etmemişler miydi? (Nitekim) ‘Birbirini destekleyen iki aldatmaca örneği’ diyorlar ve ekliyorlar. ‘Biz topunu birden reddediyoruz.’
NOT:47) Bu itirazı yapanlar, önceki kitapların (Tevrat, İncil) zaman içinde tahrifata uğrayıp uğramadığını hesaba katmadıkları gibi, Kur’an’da sıkça belirtildiği gibi, önceki yasa örgülerinin (şeriatların) belli toplumların manevî/ahlâki seviyelerine, insanlık tarihinin belli safhalarına karşılık geldiği ve dolayısıyla insan gelişiminin daha sonraki safhası için, yeni ilke ve yasalarla yenilenmeleri gerektiği gerçeğini gözardı etmektedirler.
50) ……Gerçek şu ki, Allah, zulmü kendisine yol edinen toplumu doğru yola eriştirmez.
51)Gerçek şu ki, Biz vahyi onlara adım adım ulaştırdık ki, böylece belki (üzerinde düşünür), akıllarında tutarlar.
52) Kendilerine bundan önce de kitap vermiş bulunduğumuz kimseler buna (da) inan(mak zorundad)ırlar.
NOT:52) ‘kitap vermiş bulunduğumuz kimseler’ ifadesi, önceki kitaplarla kendilerine ulaşan temel birtakım tevhidi ve ahlâki ilkelere, bu kitapların maruz kaldığı tahrifatın ötesinde, bilinçli ve samimi olarak bağlı kalan kimselere işaret etmektedir. Böylelerinin Kur’an’ın önceki kitaplarla aynı temel ahlâki gerçekleri içerdiğini anlamalarını sağlayan- ya da sağlayacak olan- da işte bu bilinç ve samimiyettir.
54)Güçlüklere göğüs germelerine, kötülüğü iyilikle savmalarına, kendilerine rızık olarak bahşettiğimiz şeylerden başkaları için de harcamalarına karşılık kendilerine iki kat ecir verecek olduğumuz kimseler işte böyleleridir.
NOT:53) ‘güçlüklere göğüs germek’ ve ‘kötülüğü iyilikle savmak’ la ilgili atıflar, yukarıdaki anlam örgüsü içinde, açıktır ki, hakim dine yatkınlık ve geleneksel yaşama tarzına rağmen, doğru yolu seçen insanların, kendi toplumları tarafından maruz bırakıldıkları her türlü maddi ve manevi baskıya, toplumsal tecrit ve boykota işaret edilmektedir. (13:22 not:44)
NOT:44) ‘Kendilerine yapılan kötülüğü, bunu yapana iyilik yaparak savarlar’ ve ‘kötülüğü kötülükle değil, iyilikle giderirler.’
55)Onlar ki, boş ve anlamsız sözler işittikleri zaman, ondan hemen yüz çevirip, ‘Bizim yapıp-ettiklerimizin hesabını biz vereceğiz, sizin yapıp-ettiklerinizin hesabını da siz vereceksiniz. Size selâm olsun, bizim, (doğruyla yanlışın anlamından) habersiz kimselerle işimiz yok’ derler.
NOT:Boş ve anlamsız sözlerden kasıt, ayette bahsedilen kimselerdeki manevi biçimlenmeyi, manevi yenilenmeyi, önyargılara dayanarak alay konusu yapan kimselerin söylediği karalayıcı sözler olsa gerek.
59) Bununla birlikte, yine de senin Rabbin hiçbir toplumu, kendi içlerinden onlara mesajlarımızı okuyup açıklayacak bir elçi göndermedikçe yok etmez; ve yine Biz hiçbir toplumu, üyeleri birbirlerine zulmetmeyi yol olarak benimsemedikçe, yok etmiş değiliz.
60)Size verilen şeyler dünya hayatına ilişkin geçici doyumlardan ve yine dünyada kalan süs ve eğlenceden ibarettir; oysa, Allah katında kazanılanlar daha hayırlı, daha kalıcıdır. (Buna rağmen) aklınızı kullanmayacak mısınız?
67)Ama buna karşılık pişman olup doğru yola dönen ve dolayısıyla, inanıp dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan kişiye gelince, böyle birinin (öte dünyada) kendini kurtulan, esenliğe erişen kimseler arasında bulması (elbette) umulabilir.
73)Çünkü rahmetinden sizin için geceyi ve gündüzü O yarattı ki, birinde dinlenesiniz, ötekinde de O’nun cömertliğinden (nasibinizi) arayasınız da belki böylece şükredersiniz.
75)….Biz (o sırada) her ümmetten bir şahit çıkarmış olacağız ve (günahkârlara):’geçmişteki iddialarınızı doğrulayan bir delil getirin diyeceğiz’…..
NOT:80)İnsanlık tarihinin çeşitli dönemlerinde görevlendirilen ve ayette sözü edilen günahkârlar topluluğuna, vaktiyle Allah’ın mesajlarını yeterince tebliğ ettiklerine dair şimdi ( Hesap Günün’de) beyanda bulunacak olan peygamberler.
76) (İmdi), Hesap Günün’de bu duruma düşmek istemeyenler bilsinler ki, şu ünlü Kârûn da Musa’nın kavmindendi ve kendini büyük görüp onlara zulmediyordu; çünkü Biz kendisine öyle hazineler vermiştik ki,sadece anahtarlarını taşımak bile bir manga adama, hatta daha fazlasına zor gelirdi. Soydaşları ona ‘(Servetinden ötürü) böyle böbürlenme, çünkü Allah böbürlenenleri sevmez!
NOT:85)İnsanın dünyevî itibar ve zenginliğine dayanarak sürüklendiği boş gurur ve gösterişe işaret ediyor.
77)Öyleyse, Allah’ın sana verdiklerinden yararlanarak yalnızca ahiret yurdunda (iyi bir yer tutmanın) yolunu ara, bu arada pek tabii, bu dünyadaki nasibini de unutma; ve Allah nasıl sana iyilikte bulunduysa, sen de (başkalarına) öyle iyilikte bulun; ve sakın yeryüzünde bozgunculuk, karışıklık çıkarmaya çalışma; çünkü, şüphesiz, Allah bozguncuları sevmez’ dedikleri zaman.
NOT:87)Cömert davranmakla birlikte, kendi ihtiyaçlarını da hesaba katarak ölçülü davran.
‘Biz sizin dengeli ve ölçülü bir toplum olmanızı istedik’ (2:143)

83)(Ama) ahiret yurduna gelince, Biz orayı yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmak istemeyen kimselere ayırmış bulunuyoruz; çünkü gelecek, Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimselerindir.
NOT:92) Allah’a karşı sorumluluk bilinci: Manevî değerlere varmak amacıyla, insanın dünyevî varlık ve itibarın peşine düşmekten, ayartıcı, baştan çıkarıcı şeylere düşkünlük göstermekten kaçınması, anlamsız bir ilgisizlik ya da fırsat yoksunluğunun sonucu olarak değil, bilinçli olarak yapılan ahlâki bir seçimin sonucu olmalıdır.
Allah’a kulluk = Allah’a karşı sorumluluk bilinci (16. sure not:34)(takva)
84) Kim ki (Allah’ın huzuruna) iyilik yaparak çıkarsa, daha iyisini, daha üstününü bulacaktır. Ve kim ki kötülük yaparak çıkarsa, (bilsin ki), kötülük yapanlar, yalnızca yaptıklarının karşılığını görecekler. (27:89)
85)(Ey inanan kişi), apaçık bir üslupla bu Kur’an’ı sana ortaya koyan (Allah), şüphe yok ki, seni (ölümden sonra) yeni bir hayata döndürecektir…..
NOT:Bu ayet derin bir anlam taşıyarak; Bütün müminlere hitap ederek, onlara sadece bedenî ölümden sonraki hayatı değil, fakat aynı zamanda, kalpler Kur’an mesajına açık tutulduğu ve onun ilkelerine göre yaşandığı sürece, bu dünyada tadılacak manevî dirilişi ya da yeniden doğuşu da vaad etmektedir.